Rebel in the Rye / Çavdar Tarlasındaki Asi

Tüm zamanların en çok okunan, ancak kendi öyküsü da bir o kadar sır olan yazarlarından J. D. Salinger’ın hayatı, Rebel in the Rye / Çavdar Tarlasındaki Asi filmiyle beyaz perdede.

Ünlü yazarı Nicholas Hoult’un canlandırdığı filmde, genç oyuncuya Kevin Spacey, Zoey Deutch ve Sarah Paulson gibi yıldız isimler eşlik ediyor.

Yönetmen Danny Strong’un, Kenneth Slawenski’nin J. D. Salinger: A Life isimli Salinger biyografisinden uyarladığı Çavdar Tarlasındaki Asi, 6 Ekim’de gösterime girdi.

Efsanevi J. D. Salinger’ın dünyası, çağımızın en şöhretli, tartışılan ve bilmecelerle dolu yazarlarından birini şekillendiren deneyimleri gün yüzüne çıkaran bu filmle hayat buluyor.

Renkli 20. Yüzyılın ortalarında, New York’ta geçen Çavdar Tarlasındaki Asi, genç Salinger’ın (Nicholas Hoult) sesini arayışının, sosyete meşhurlarından Oona O’Neill (Zoey Deutch) ile yaşadığı gönül ilişkisinin ve İkinci Dünya Savaşı cephelerindeki mücadelesinin izini sürüyor.

Bunlar, ona bir gecede şöhretin -iyi ve kötü- kapılarını aralayan ve onu hayatının kalanında toplumdan uzak bir yaşam sürmeye iten başyapıtı Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı ortaya çıkaran deneyimlerdir.

Kevin Spacey, Zoey Deutch ve Sarah Paulson’un da oyuncu kadrosunda yer aldığı Çavdar Tarlasındaki Asi, Amerikan edebiyatının kurallarını yıkıp, yeniden tanımlayan, çok az kişinin anladığı bir dâhinin hayatına etkileyici bir pencere açıyor.

Filmin mmknmrtb notu ::

Elbette bize gösterildiği kadarıyla- şöhretinden ve ne yazdığından bağımsız bir açıyla bakacak olursak; zengin bir ailesi olan, tuzu kuru ve sıradan bir hayatın içinde keyfine bakan bir adamın yaşam öyküsünü filme çekmenin anlamı nedir yahu!.
Hasbelkader katıldığı 2. Paylaşım Savaşı hariç, bendenizin naçizane hayatı bile bununkinden daha renkli, daha zevkli ve anlamlıdır; valla bak!.

Yazarlık tarafına bakacak olursak; tek amacı, öykülerini yayınlatmak ve bununla hava atarak, gözüne kestirdiği güzel kızlarla tanışmak olan bir oğlan, bu karşımızdaki..
Zaten film boyunca bize merak ettirilmeye çalışılan tek şey de bu; acaba, bu garip oğlanın yazısını editörler beğenecek mi, beğenilirse hangi dergide çıkacak, çıkınca da -müdavimi olduğu- jazz bar'da yapılacak mutat kutlamada şampanyalar nasıl yudumlanacak.. falan..

Bu arkadaşın tek enteresan hareketi; bir kitapla şöhret olduktan sonra ortalıktan kaybolarak yazmaya devam etmesi ama bu yazdıklarını yayınlatmayarak bir efsaneye dönüşmesi.. ki bu da filmin son 5-10 dakikasına tekabül ediyor..

Filmin geriye kalanı, yani tamamı ise; şöhrete giden yolda çalışmalarını sürdüren oğlana düzülen abartılı övgülerden; onun hayatına ne zaman girdiği, neden ve ne zaman çıktığı belirsiz kadınlardan; Kevin Spacey'in rol kestiği Hoca gibi bir takım 'karaktersiz' karakterlerden ibaret..
Birbirinden kopuk sahneler, gereksiz ya da anlamsız sekanslar ve de kötü oyunculuklar da işin cabası..

4 /10