16.9.16

Bridget Jones's Baby / Bridget Jones’un Bebeği



Dünyanın favori bekarının yeni bölümü, Bridget Jones’un Bebeği filminde Oscar® ödüllü RENÉE ZELLWEGER (Chicago, Cold Mountain) ve COLIN FIRTH’e (The King’s Speech, Kingsman: The Secret Service) PATRICK DEMPSEY (TV’den Grey’s Anatomy, Sweet Home Alabama) de katılıyor.  

Sevilen komedi serisinin yeni filminin yönetmeni SHARON MAGUIRE (Bridget Jones’s Diary, Incendiary). 

Filmde Helen Fielding’in yarattığı kahramana dayanan Bridget, beklenmedik bir şekilde hamile kalıyor.
Mark Darcy’den (Firth) ayrıldıktan sonra Bridget Jones’un (Zellweger) "sonsuza dek mutluluğu" pek de plana göre gitmez. 
Kırk küsur yaşında ve yeniden bekar biri olarak üst düzey haber yapımcılığı mesleğine odaklanmaya ve etrafını eski ve yeni arkadaşlarla çevrelemeye karar verir. 
Bridget ilk kez her şeyi kontrol altına almıştır. 
Yolunda gitmeyen ne olabilir ki?

Ardından aşk hayatı yön değiştirir ve Bridget, Jack (Dempsey) adında yakışıklı bir Amerikalıyla tanışır. 
Talibi, Bay Darcy’nin sahip olmadığı her şeye sahiptir. 
Beklenmedik bir şekilde kendisini hamile bulur ama tek bir sorun vardır. 
Bridget bebeğin babasının, eski aşkı mı yoksa okyanus ötesinden gelen yeni keşfi mi olduğundan emin değildir.

Filmin mmknmrtb notu :: 




Yaşını başını almış, iyi-kötü kariyerini de yapmış ama -hayırlısıyla- bir koca ve çocuk sahibi olamamış, ayrıca -çaktırmamaya çalışsa da- yalnız yaşlanma, 'erkeksiz' kalma korkusu iyice yoğunlaşmış Bayan Bridget Jones'un bir anda şansı açılacak; biri eski aşkı, diğeri de yeni rastladığı bir yakışıklı olmak üzere, hayatına aynı anda giren iki adamla aşk yaşantısı yeniden renklenecek, hatta  -kimden olduğu belirsiz- bir bebek dahi karnında büyüyecektir..

Bu özetle birlikte- bekleneceği üzre, Bridget Jones’un Bebeği; iki erkek tarafından paylaşılamayan, haliyle 'buldumcuk' olmuş ve kararsız kalmış bir kadın ve de yola çıkmış gelmekte olan  -babasının kim olduğu meçhul- bir bebek etrafında dönüp dolaşan, bu sırada da işe yarayacak her türlü klişeden de eksiksiz faydalanarak ilerleyen, kimi zaman gülümsetmeyi başarsa da, vasatı aşamayan bir romantik komedi..




Filmi sürükleyen unsur, iki adet soru işaretinden oluşuyor; Bridget ablamız acaba hangi adamı tercih edecek ve -bu iki adamla aynı tarihlerde halvet olan- ablamızın bebeğinin babası kim çıkacak?. Tabii bir de -kısmetse- evlilik kiminle ve nasıl gerçekleşecek?.

Filmin bir de 'seyirciyi kendinden soğutan' unsuru var ki o da bizzat, başroldeki Renée Zelweeger'in, senaryonun iddiasını -resmen- inkâr eden fiziksel görünümü..
Senaryo icabı kırklı yaşlarda olması gereken Renée hanım ellisini aşmış, altmışına da bir adım kalmış gibi görünüyor; ki onun yakın çekimlerinde -insan ister istemez- gözünü kapatmaya ya da perdeye 'yarım gözle' falan bakmaya çalışıyor..
Hatta -inanmayacaksınız ama- ben bi yandan da hayal gücümü kullanarak, kendisine  gençleştirici operasyonlar yapmaya dahi çalıştım..
Yalnız bana da yazık yani, filmi izlerken resmen yoruldum yahu!.

5 / 10



fotoşop sağolsun
Bridget Jones serisinin merakla beklenen üçüncü bölümünde Oscar ödüllü EMMA THOMPSON (Saving Mr Banks, Nanny McPhee series) da kadroya katılıyor. 
Ayrıca Oscar ödüllü JIM BROADBENT (Iris, Harry Potter serisi) ve GEMMA JONES (BBC’nin Marvelous, Sense and Sensibility) da Bridget’in anne ve babası rollerine geri dönüyorlar.

Working Title Films’de uzun zamandır birlikte çalışan TIM BEVAN ve ERIC FELLNER (Les Misérables, The Theory of Everything, Bridget Jones serisi), DEBRA HAYWARD (Pride & Prejudice, Bridget Jones serisi) ile birlikte yapımcılığı üstlenmektedir. 
Yapım ekibi, başarılı bir kamera arkası ekibi tarafından yönetilmektedir. 
Görüntü yönetmeni ANDREW DUNN (Precious, Hitch), yapım tasarımcı JOHN PAUL KELLY (The Theory of Everything, Bloody Sunday), editör MELANIE ANN OLIVER (Les Misérables, The Danish Girl), kostüm tasarımcı STEVEN NOBLE (The Theory of Everything, Bridget Jones’s Diary), saç ve makyaj tasarımcı JAN SEWELL (X-Men: First Class, The Danish Girl) ve besteci CRAIG ARMSTRONG (Moulin Rouge!, Love Actually).
Komedi filminin sorumlu yapımcıları AMELIA GRANGER (About Time), LIZA CHASIN (Everest) ve Fielding.  
Film, Helen Fielding’in (Bridget Jones’s Diary, Bridget Jones: The Edge of Reason) yarattığı karakterlere ve hikayeye dayanmaktadır. 
Senaryo, Fielding ile DAN MAZER (Borat, I Give It a Year) ve Emma Thompson’a (Sense and Sensibility, Nanny McPhee serisi) aittir.  
Bridget Jones’un Bebeği filminin Kuzey Amerika’daki ve seçkin uluslararası bölgelerdeki dağıtımını Universal Pictures gerçekleştirmektedir.



YAPIM HAKKINDA


Jones Yetişkin Oluyor: Yapımı Kurmak


28 Şubat 1995 günü İngiliz gazetesi The Independent’ta o zamanlar ünlü olmayan Helen Fielding’in, küçük, mütevazı bir köşe yazısı çıkmıştı. 
Londra’da yaşayan ve çalışan bekar, beyaz bir genç kadın olan Bridget Jones’un (yaş:32, kilo: 59)  bakış açısı şeklinde yazılmıştı. 
Köşe yazıları kısa sürede popüler oldu ve Bridget herkesçe bilinen bir isim olurken yaratıcısına da teklifler yağdı. 
Fielding’in yazılarının ilk çıkışından sonra 10 yıl içinde Bridget Jones kendisini iki uluslararası çok satan kitapta ve dünya çapında iki gişe rekortmeni filmde buldu.

Fielding, hiçbir zaman bir rol model yaratmayı amaçlamamış olsa da kahramanımızda popüler kültür tarafından gözden kaçırılan birini yaratmıştı. 
Bu özgürlüğüne rağmen kusurlarını ve güvensizliklerini ortaya çıkarmaktan korkmayan bir kadındı.
Jones’u yazarı dışında onu bunca yıldır canlandıran oyuncudan daha iyi tanıyamaz. 
Renée Zellweger şunları söylüyor; “Bridget son derece iyimser, alçakgönüllü ve karşılaştığı güçlüklerde mizah yanı bulan biri. Azimli ve kararlı biri ve asla yenilmez. Mükemmel bir şekilde kusurlu ve insanlar onun bu yönüyle bağ kuruyor.”





Working Title Films’den yapımcılar Tim Bevan ve Eric Fellner, Bridget’ı yeniden beyaz perdeye taşımak için ekibi yönetmiş.
Fellner, karakterin izleyicilerde uzun süre yankılandığını anlatıyor; “Bridget, gerçek bir iyimser ve hayatında karşılaştığı her şeye olumlu bir şekilde yaklaşıyor. İnsanı çeken bir mizah anlayışı var ve insanlar onun çektikleriyle özdeşleşebildikleri için onu seviyorlar. Bridget, her şeyi müthiş bir tarzla ve mizahla yapıyor ve onunla zaman geçirmek bir zevk. Karşısına ne çıkarsa çıksın metanetle, güçlü bir şekilde ve genelde de kahkahayla geri dönüyor.”

Daha ilk filmin yapımı başlamadan seride yer alan yapımcı Debra Hayward şunları söylüyor; “İstekli, değil mi? Bridget’in hala herhangi bir kadın gibi olması gerekiyor ve yaşadığı ikilem kendinizi hiç içinde hayal edemediğiniz bir durum bile olsa onda kendinizi görmelisiniz.” 

Baş karakterimizin ikileminin merkezinde sonunda yalnız kalma korkusu yer alır. Bu da özgürlüğün bedeli olarak tercüme edilebilir. 
Bu bölümdeki yönetmenliğiyle üçlemeyi tamamlayan Sharon Maguire ise şöyle diyor; “İlk filmin başarılı olma nedenlerinden biri Bridget’in yalnızlık korkusuydu. Bu evrensel bir korku ve karakterin yolculuğunda hala önemli bir tema. İzleyicinin Bridget’le empati kurması için ayrılmaz bir erişim noktası. Gizli evrensel eğilim herkesin yalnız olmaktan korkmasıdır.”





Fellner, bu yolculuğa başladıklarında Maguire’ın yönetmen olarak tek seçenek olduğunu söylüyor; “Sharon bu dünyayı ve karakterleri birçok kişiden iyi biliyor. Onunla tekrar çalışma fırsatı doğduğunda bu fırsatı kaçırmadık. Oyuncuların oynadığı senaryoları anlıyor ve bu filmi yapacak daha iyi biri yok.”

Bridget yaratıldığı zaman tüm dünyadaki bekarlar çelişen istekleri ve güvensizlikleri konusunda yalnız olmadıklarını fark ettiler. 
Kalori takıntıları, makyaj ve tıraş olma kuralları, kalbin ve zihnin çatışmaları, hiçbir şey gizli değildi. 
Bridget "anı yaşıyorum” deyişi, “ilişki oyunları” ve “ahlaksız seks tanrıçası" gibi deyişlerle birlikte popüler olmuştu.
Bridget yeni bir kadın türünü en etkili şekilde kullanmıştı. 
O halde Bridget’i geri getirmek için bu kadar bekleme neden? 

Hayward şöyle devam ediyor; “Birinci ve ikinci filmden sonra hep Bridget için başka bir bölüm yapılmasını umduk. Bu konuyu birkaç yıl önce Helen’la konuşmaya başladık. Hikayeyi geliştirmek birkaç yıl sürdü. Yapım aşaması epey uzun sürdü ama doğru yapmak istedik.”

Bridget, artık büyük bir haber programının ödüllü yapımcısı. Sigarayı bırakmış, Chardonnay şarabı azaltmış, kilo takıntısı yok ve kişisel gelişim kitaplarının yerini siyasi edebiyat almış. 
Hayward şunları söylüyor; “Bridget’a çok daha iyi bir iş verdik; oldukça güncel bir program. Bridget bunun önemli ve ciddi kalması için kararlı. Yine de daha popüler bir hale getirmesi için üzerindeki baskılar giderek artıyor.” 





İzleyiciler Bridget’la ilk tanıştıklarında 32 yaşındaydı, Mantığın Sınırı’nda 34 yaşındaydı. Bridget Jones’un Bebeği'nde 43. Yaş gününü kutluyor. 
Yapımcılar Maguire’ı projeye getirdiklerinde yönetmen için önemli noktalardan biri de hikayenin yetişkinlere önemli geçiş yıllarında, hem duygusal hem de profesyonel açıdan olanları yansıtmak olmuş. 
Bridget, yeni hikayede başarısına rağmen kendisini çok çekici kılan muhteşem tuhaflığını koruyor. 
Zellweger şunları söylüyor; “Herkes bir şeyi umut etmiş ve hayal kırıklığına uğramıştır. Bridget’ın kendisini yıkabilecek şartlara rağmen dayanıklı olması insanlara ilham veriyor. Hepimizin çektiği acıları çekiyor. Özellikle de özel anlarında onunla bağ kurabiliyorsunuz.”

Hayward şunları ekliyor; “Bridget, komik ve sakar olabilir ama çok zeki biri. Bilgili, akıllı ve iyi eğitimli, ama yanlışlar yapıyor. Bridget’ın karakterize edilmesi her zaman hassastır, çünkü bir yöne doğru fazla giderseniz aptal birine dönebilir. Önemli olan o dengeyi doğru kurmak. Aslında filmin en zor yanı o denge. O bir insan ve aşkta kesinlikle hatalar yapıyor. Yine de benzersiz ve acayip biri.”

Bridget, özgürlüğüne rağmen müzmin bekar kalıyor. Hayward şöyle açıklıyor; “Onu izole etmek istedik. Tüm bekar arkadaşları yol almış. En iyi gey arkadaşı Tom [JAMES CALLIS] bile yuva kurmuş ve bir bebek evlat edinmiş. Tek yalnız kalan o.”

Maguire şunları söylüyor; “Bridget hala aynı sorunlardan bazılarıyla uğraşıyor. Hala yalnızlık korkusu var ve hayatının amacını bulmaya çabalıyor. Çok kusurlu ve eksikleri var. İşler hiçbir zaman dört dörtlük gitmemiş.” 





Yakın arkadaşı Miranda’nın [SARAH SOLEMANI] belirttiği gibi, "Bridget, bize ödül kazandırdı ve sonuç olarak kendi hayatı yok. Çünkü herkes saatlerce çalışan, yalnız, bekar, çocuksuz ve SPILF (Yatmak istediğim Bekar Kadın) olmasını acımasızca kullandı.” 

Hayward şunu söylüyor; “Bununla birlikte o hala tanıdığımız ve sevdiğimiz Bridget. Bir şişe Chardonnay’in dibini bulmayı sever ama artık biraz daha mantıklı.”

Bridget’ın inkarlarına rağmen romantizm ve çocuk hayalleri hala devam ediyor. 
Hayward şöyle anlatıyor; “Bunun neden olduğunu tartıştık ve her ne kadar filmin başında onu bulduğunuz yer orası olmasa da nedeni biraz da Mark Darcy’yi hiçbir zaman unutamaması.  Başından itibaren Bridget’ın kendini hamile bulması ve babasının kim olduğunu bilmemesinin hikayesi olacağını biliyorduk.”

Fielding gelişim sürecinde yer alırken, artan taahhütleri nedeniyle başka bir yazarın daha projeye katılmasını kabul etmiş. 
Hayward şöyle anlatıyor; “Başta Helen’la ve daha sonra da yazar Dan Mazer’la geliştirildi. Helen’ın onayıyla Emma Thompson’ı da ekibe aldık.”

Fellner, yazarın yapım ekibine nasıl katıldığını şöyle anlatıyor; “Emma Thompson, yıllar içinde birçok kişiyle çalışma şansını yakalamış bir oyuncu ve yazar. Unutulmaz Love Actually ve iki Nanny McPhee filmi gibi. Ekibe katılıp senaryoda bize yardım edecek birini arıyorduk ve o doğal bir tercih gibi göründü. Muhteşem bir iş çıkardı ve süreç içinde Dr. Rawlings adında bir karakter yarattı. Sonra dönüp o karakteri kendisinin yarattığını ve artık onun canlandırması gerektiğini söyledik. Muhteşem bir şekilde canlandırdı.”





Maguire, Thompson’ın daha fazla engel ve kahkaha getirmesinden memnun kalmış. “Bridget’ın dünyası tanıdık. Bu yüzden izleyicilere değişiklikler ve sürprizler sunmalıydık. Ayrıca ekibe taze ve daha genç bir kan getirmek istedim. İşte, Bridget’ın yeni neslinin bir parçası olan Miranda gibi arkadaşlarının çok daha özgür ve ahlaksız olmaları ve ilişkilere biraz farklı bir bakışa sahip olmaları konusunda hevesliydim. Miranda ve makyaj uzmanı Cathy (Joanna Scanlan) ile olmanın çok daha eğlenceli olduğunu düşündüm.”

Mizah zorunlu olunca gerçek de zorunlu olmuş. “Hikayenin inandırıcı ama komik olmasını istedim. “ diye devam ediyor Maguire; “Bu durumla karşılaşan insanları biliyorum bu yüzden Bridget’ın nasıl başa çıkacağı ilgimi çekmişti.”  
Hayatında hiç art arda erkek olmamışken, şimdi ikisi de baba olmayı isteyerek geliyorlardı. 
“Ekibe katıldığımda hikayenin o kısmını aldık ve oradan ilerledik. Bridget’ı iki kez ultrasona girmek ve doktoru da kandırmacanın içine çekmek gibi daha tuhaf durumlara soktuk.”

Zellweger şöyle anlatıyor; “Bunu karakterin hayatında daha ileri bir noktada geçen bir yetişkinlik filmi olarak görüyorum. Hayatta ilerledikçe her şeyi çözdüğünüz bir noktaya ulaştığınızı fark edersiniz. Bridget’ın hikayesinde bu bölüm hayatınızın kafanızdaki hayaliyle kendinizi içinde bulduğunuz gerçek arasındaki farklılıkları inceliyor.”

Maguire’ın yapıma kattığı en güçlü bakış açılarından biri de bugünkü Bridget’la, ilk Bridget’la olduğu gibi bir bağ kurabilmesi olmuş. 
Aslında Bridget Jones’un Günlüğü filmi bittiğinde Maguire, iş için Los Angeles’a taşınmış ve anne olmuş. 





2014’te Londra’ya dönmesinden sonra yapımcılar kendisine ulaşmış.
 “Korkuyordum ama aynı zamanda 11 yıl içinde karakterlere neler olduğunu da merak ediyordum. Hayallerinin gerçek olup olmadığını görmek istiyordum. Okumak tuhaf geldi çünkü hayatımda 15 yıl geriye gidip kendi hayallerime bakmam ve gerçekleşip gerçekleşmediklerini düşünmem gerekti.” Diyor.

Hayward ise şöyle anlatıyor; “Sharon’ı geri getirmek önemliydi. Sharon Bridget ruhunu ve ilk filmin ilgi çekmesini sağlayan tüm özellikleri herkesten çok barındırıyor. Kabul ettiğinde çok memnun olduk. Sharon ilk filmin başarısından; duygusu, hava, mizah, kahkaha, gözyaşı ve romantizminden sorumluydu. Tabii ki Helen’ın kitabındaki karakterlerden biri.“

Maguire’ın Bridget’la bağına ek olarak anneliği geç yaşamış. Bu yüzden hikayenin bazı temalarını çok iyi biliyor.
Zellweger şunları söylüyor; “Shazza/Sharon karakterine ilham verdi. Ama ben hep onun daha çok Bridget’e benzediğini düşündüm. O gün yaptığımız çekime gülerken Bridget odada hayat buluyor. Sharon’la benim aramda bir yerde. Birlikte paylaştığımız daha eğlenceli ve heyecanlı bir işbirliği düşünemiyorum.”

Film yapımcısı bir belgeselci olarak, mizaha dikkatli bir gözle yaklaşıyor.
 “Komedi yönetmek çok sübjektif olduğu için zor bir iştir.” Diyor Maguire; “Neyin komik olduğu konusunda içgüdülerime güvenmem gerekiyor. Beni güldüren bir şey okursam veya beni güldüren bir şeyi düşünürsem peşini kovalamaya değer demektir. Benzer şekilde oyuncular dener ve ben de gülersem kullanırız.”

Oyuncuların uygun olduğu zamanı bulmak da en büyük zorluklardan biri olmuş. Yine de Eylül 2015’de yıldızlar bir araya gelmiş ve kameralar Bridget Jones’un Bebeği’ni çekmeye başlamış. 
21. Yüzyıl Jones ’unun uygun olmayacağına dair her tür korku hemen geçersiz olmuş. Ekibi, fotoğraflarıyla baş sayfaları süsleyen bir grup fotoğrafçı takip etmiş ve heyecanlı bir hayran kitlesi tarafından konuşulmuş.


İngiltere’de Bir Amerikalı: Jones, Zellweger


Bir zamanlar, Bridget Jones filmi dünya çapında bir başarı elde etmeden önce, kitabın hayranları rolün güneyli aksanına sahip Amerikalı bir oyuncuya verilmesiyle dehşete düşmüştü. Bugün, Bridget’ı bir başkasının canlandırdığını düşünmek bile imkansız. 
Çok basit bir şekilde, Zellweger yoksa Bridget de olmaz. 
Hayward şöyle anlatıyor; “Renée, Bridget’ın ne diyeceğini ve ne yapacağını herkesten iyi bilir. Karakteri içgüdüsel bir şekilde anlıyor. Nasıl davranacağını, ne söyleyeceğini, ne söylemeyeceğini biliyor.”

Maguire ise “Bridget’ı Renée olmadan yapamazsınız!” diyor.
Hayranlara gelince, Zellweger’ın kamera arkasında da kamera önünde olduğu kadar çok hayranı var. 
Fellner şunları söylüyor; “Renée, kendi jenerasyonun büyük bir komedyeni. Üstelik çok iyi bir oyuncu. Onu dramlarda da gördük. 15 yıl önce Bridget Jones’un kast seçimlerini yaparken onu uzaktan beğeniyor olsak da Bridget Jones’u Amerikalı olduğu için Renée Zellweger’ın oynamasını hiç düşünmemiştik. Onunla tanıştığımızda aklımızı başımızdan aldı. Şimdi bu karakteri canlandırıyor ve başka birinin canlandırdığını düşünmek bile imkansız.”

Zellweger, 15 yıl önce Bridget’ın sinema yolculuğuna Maguire ile birlikte başlamış ve üçüncü bölüm için bir araya gelmeleri çok hızlı olmuş. 
Hayward şöyle anlatıyor; “Renée, rolü çok sevmişti ve bizim gibi o da Bridget’ı yeniden ziyaret etmek için hevesliydi. Edebi bir karakterin muhteşem bir şekilde çağrışımı. Renée ve Sharon o karakteri beyaz perdede birlikte yarattılar. Tam bir işbirliği.”  





Maguire şunları söylüyor; “Renée, Bridget’ı tamamen yaşatma yeteneğine sahip. Ayrıca karaktere yumuşak bir yön ve duygu katıyor. Sadece komedi yapmıyor. Her yönüyle katkıda bulunuyor. Ekstra bir duygu ve gönül katmanı ekliyor. Kendisinin süssüz versiyonunu sergilemekten korkmuyor ve hiç kendini beğenmişliği yok. Fiziksel bir zorluk varsa tamamen üstesinden gelecektir.”

Zellweger da şunları söylüyor; “Sharon’la benim paylaştığımdan daha heyecanlı bir işbirliği hayal edemiyorum.” 
Oyuncu, Bridget’ı oynadığı dönemde karaktere derin bir sevgi geliştirmiş. “İnsanlığını seviyorum.” Diyor. “Özgünlüğünü, tecrübelerinin tuhaf olmasını seviyorum. İnsanlar onunla bağ kurabiliyor, çünkü çok kusurlu ve yine de bir şekilde zorlu durumlarda zafer kazanmayı başarıyor. Pes etmeyi reddediyor. Alçakgönüllü ve ikilemlerini mizahla ele alıyor.”

Zellweger için Bridget’ın dünyasına dönmenin en keyifli yanı sadece Bridget’ı değil etrafındaki karakterleri de ziyaret etmek olmuş. 
“Arkadaşlarına ne olduğunu, annesiyle babasının ne yaptığını ve Bridget’ın hayatında bu kez nerede olacağını öğrenmek istedim.”

Zellweger, Bridget’ı kusursuz Londra taşrası aksanına kadar canlandırıyor. Bir karaktere bürünmek için verilen emek ancak oyuncuları çalışırken görüldüğünde takdir ediliyor. Bridget olma sanatı, Zellweger’ın ustası olduğu ince fiziki komedide yatıyor. 
Oyuncuya, Bridget’ı içselleştirmesi yöntemini ilk veren, karakterin bacaklarının birbirine sürtmesi ve tayt giydiğinde hışırtı sesi çıkarmaları olmuş. 
Zellweger için bu karaktere bürünmesi ve Bridget’ın bacaklarını hafif yayarak yaptığı yürüyüşünü canlandırması için önemli bir ipucu olmuş. 





Zellweger şunları söylüyor; “Sakarlık, bana bir şekilde doğal geliyor. Senaryoda yazılmış olan kasıtlı sakarlığı canlandırmak çok eğlenceli. Özellikle de Sharon, köşede durmuş gülerken ve benim nasıl daha da sakarlaştırdığımı söylediğinde.”

Rol arkadaşlarının da saygısını haklı bir şekilde kazanmış. “Renée, muhtemelen tanıdığım oyuncular içinde en tecrübeli olanlardan biri.” diyor Firth.
“Sürekli olarak neşeli ve yorulmak bilmiyor. Uzun monologları ve zorlu fiziksel komedi bölümleri var ama yine de hazırlıklı olması çok şaşırtıcı. Rol arkadaşınızın biraz önce yaptığı şeyin yorumunu yapmamanız gerekir. Oyuncuyu rolden çıkarma tehlikeniz vardır. Ama bazen gördüğümün dahice olduğunu ona söylemek için kendimi zor tutuyordum.”

Fakat Bridget olmak bir gecede olan bir dönüşüm değildir. Zellweger, haftalar süren provaların yanı sıra ses koçu BARBARA BERKERY ile yoğun ses çalışmaları yapmış. “Setteyken sürekli olarak Bridget gibi konuşuyor.” diyor Firth. “Bazen Renée ile ülkesindeki hayatı hakkında bir şey konuşmak çok kafa karıştırıcıdır. Sanki Surrey’li biriymiş gibi olan aksanıyla Teksas’taki hayatı hakkında konuşmaya başladığında anlaması çok zor oluyor…”

Zellweger şunları söylüyor; “Barbara’yla aksanımı geliştirmek için çok emek verdik ve biraz kilo almam gerekti. Ama önceki kadar değil. Sharon ve yapımcılar, Bridget’ın hayatının amaçlarından birini başardığını ve aynı zamanda geliştiğini görmenin iyi olacağını düşündüler. Hayatının diğer alanlarında başarılı olmayabilir ama sağlıklı yaşam tercihleri yapıyor.”


Sharon Maguire  (yönetmen)

Darcy ve Jack: Aşk Üçgenini Tamamlamak


Aslında kahramanımız kusursuz bir çelişki. Bir yandan kendine hakim, bağımsız bir kariyer kadınıyken diğer yandan kusursuz adamı arayan umutsuz, romantiklerinden biri. 
Bridget sık sık rüyalarının erkeğinin Fielding’in 200 yıldan eski bir edebi karakterden ilham aldığı Mark Darcy olduğunu düşünmektedir. 
Hayward şunları söylüyor; “Komik, zeki ve bastırılmış, örnek, muhteşem bir İngiliz. Darcy’yi Colin Firth’den daha iyi canlandıracak başka birini düşünmek çok zor.” 

Maguire şunları söylüyor; “Mark Darcy’yi seviyorum. Colin Firth’ü seviyorum. Benim için bu karakteri ve Colin’i yönetmek çok kolay, çünkü tam bir kalp çarpıntısı. Bay Darcy’yle ilgili her şey önemli; mağrurluğu, aksiliği, akıllılığı, tutkulu oluşu. O, Colin Firth’e benziyor.” 

Zellweger gibi Firth’ün de geri dönmesi için zamanlamanın doğru olması gerekiyormuş. Firth şunları söylüyor; “İkinci filmi yaptıktan sonra üçüncü filmi düşünmemin tek yolunun hayatlarında tamamen farklı bir zamandaysak olabileceğini söylediğimi hatırlıyorum. Aynı insanlarla birlikte olmak istiyordum ama hayatın onlara neler sunduğunu görmek için bir sonraki jenerasyona geçmek gerekiyordu.” 
Yine de beklediğinden daha zorlu olmuş. “Kulağa tuhaf geleceğini biliyorum çünkü bu adamı yüzlerce defa canlandırdım. Belki de gülünç olabileceğinden korktum.” 

Aslında, Firth ilk filmin üstesinden tam olarak öyle gelmiş. “Bridget Jones, Aşk ve Gurur’un kasıtlı ve bilinçli bir parodisiydi ve filme o anlayışla yaklaşmıştım. BBC’de oynadığını bildiğim birinin karışımını yapacağımı düşünmüştüm. Tıpkı aynalı bir salon gibi. Ben Helen’ın kitaplarında kendim olarak yer aldım, Bay Darcy de Bay Darcy olarak yer aldı. Sonra bir de Bridget Jones’un kendi hayalindeki Bay Darcy var. Hepsinin içinde kaybolabilirsiniz. Yine de role bürünmem gerekiyordu. Bu yüzden Bay Darcy’yi biraz yukarı taşıyacağım diye düşündüm. Ama setteyken bundan çok daha özel ve insani olduğunu görüyorsunuz.”





Firth’e güven veren yönetmenin yapımı yönlendirebileceğine inancı olmuş. “Yönetmeninize, onun her türlü isteğini yerine getirebilecek kadar güven duymanız bir lüks. Sharon’da bundan bolca vardı. Sadece komedi, sadece romantizm konusunda iyi değil. Özellikle bu projede neyin komik olduğunu iyi biliyor. O bu dünyadan. Kalbi tam ortasında.”

Maguire şöyle anlatıyor; “Colin rol konusunda son derece itinalıydı. Bay Darcy’yi birçok açıdan canlandırmış olmasına rağmen ki bu tabii ki üçüncü canlandırışı, yine de itinalı. Komedi karakterin bir parçası değil ve bu bile kendi içinde canlandırmayı zorlaştırıyor. Ama sosyal açıdan beceriksiz olan biri kendi içinde komiktir. Mark’ı çok ciddi oynuyor ve çok başarılı.”

Firth, role hazırlanırken ilk filme yeniden başvurmuş ve beklenmedik bir şey bulmuş. “Ne kadar gerçekçi olduklarına şaşırmıştım. İnsanların zayıf yanlarına yalnızlıklarına ve ümitsizliklerimizin bizi götürdüğü saçmalıklara çok insani, sevecen ve sempatik bir bakış açısı olduğunu düşündüm. Aradan 15 yıl geçmiş ve düşündüğümden daha çok hayat olduğunu gördüm. Eski bir dost gibi geri geliyor ve aşinalık artık bir parçası olmuş. Zaman, yaptığımız işe boyut eklemiş.” 

Mark Darcy’yle karşılaştığımızda hala işinin zirvesinde olan, saygın bir insan hakları avukatı. Ama biraz yorgun, aksi ve kesinlikle romantik açıdan hayal kırıklığına uğramış. Firth şunları söylüyor; “Onu başarısız giden bir evliliğin sonunda buluyoruz. Yine de Bridget’ı unutmadığı çok açık.”





Maguire şunları söylüyor; “Kibar konuşmalar yapmıyor. Çok sert biriymiş gibi davranıyor ve birlikte oldukları zaman bile her zaman Bridget’ı sözle iradesiz hissettiriyor. Duygusal çekilmeyi bir sonraki düzeye taşıyor ama Bridget onu yine de seviyor.”
Firth şunları söylüyor; “Bu karakterleri son gördüğümüzden beri gerçek bir zaman boşluğu bırakmanın avantajı bir hikaye anlatması. Bir adam 15 yıl sonra bile hala aynı kızı düşünüyorsa o zaman aşk olduğu hissedilir. Geçen zamana ve birbirlerinin kusurlarını, eksik yönlerini ve yaşadıkları hayal kırıklıklarını bilmelerine rağmen hala birbirlerini özlüyorlar. Önerme şu; Bunca zaman sonra farklılıklarını çözümleyip birbirlerini yeniden bulabilecekler mi?”

Bulup bulamayacakları elbette Bridget’ın hayatındaki yeni aşkla engelleniyor. İnanılmaz zengin yazar ve internet alimi Jack Qwant. Son iki filmin örüntüsü, aşkta iyi adamla, iyi adam kılığına girmiş kötü adam arasında bir seçim yapmak olduğu ve Bridget’ın da her zaman yanlış tercihi yaptığı önermesini içeriyordu.  
Maguire şunları söylüyor; “Jack’i çok İngiliz bir ortamda bulunan bir Amerikalı olarak yarattık. Çekici, komik ve çok Amerikan. Aşkın algoritmasını bulmuş ve söz konusu aşk olduğunda neyin başarılı olduğunu bildiğini sanıyor. O ve Bridget %97 uyumlular ve bu yüzden birlikte olmalılar. Oysa Bridget ve Mark sadece %8 uyumlu.”

Jack, Daniel Cleaver’ın tam bir antitezi. Firth şunları söylüyor; “İki erkek hakkında da ne düşünürsek düşünelim Jack gerçekten hoş bir adam. Aşk algoritmalarından ve yaptığı işteki gidişatından hoşlanmıyor olabiliriz. Ama sevimli. Bridget’a hayran ve Mark’ı da sevmişe benziyor. Kötü, gizli güdüler besleyemediğiniz bir rakibiniz olması da oldukça sinir bozucu bir şey.”





Dempsey’nin adı her zaman Jack rolü için düşünülenler arasında olmuş. Yapımcının dikkatini ilk olarak Grey’s Anatomy’deki Dr. Derek Shepherd rolüyle çekmiş. 
Hayward şunları söylüyor; “Doğru yaşta, inanılmaz yakışıklı ve Amerikalı. Hepsi de Daniel’ın farklılıklarını çağrıştırıyor. Farklı ama aynı derecede muhteşem biri olmasını istedik. O harika bir oyuncu. Colin’in Amerikan eşdeğeri.” 

Böylece Jack için bütün yollar Dempsey’e çıkmış. Ama projeye katılmasını tehlikeye atan şey yarış pistleri olmuş. Çünkü Dempsey yarış sezonunun ortasındaymış (diğer işi otomobil yarışçılığı). 
Dempsey şöyle anlatıyor; “Yarış sezonunun tam ortasındaydım. Bu yüzden filmi çekebilmem için yarış tarihlerine göre ayarlama yapmamız gerekti. Bu yarış tarihlerime denk gelen ilk yapım oldu! Bu sözleşmeyle birlikte Japonya’da ilk yarışımı kazandım. Yani bu iyi bir işaretti.”

Tıpkı Jack’in belirlenmiş bir sahnedeki yeni karakter olması gibi Dempsey de uzun zaman önce belirlenmiş bir dinamiğin içine geliyormuş. 
Şöyle anlatıyor; “Ben, mahalledeki yeni çocuktum. Çok endişeliydim, çünkü onların birlikte tecrübeleri, diyalogları ve iyi giden bir ilişkileri vardı. Jack’i bu dinamiğe getiren de buydu. Birçok yönden bu dinamiği karıştırıyor.” 

“Patrick, Jack rolünde çok sevimli.” Diyor Zellweger. 
“Yakışıklı, şık ve çekici. Komik, yaramaz ve eğlenceli. Daniel Cleaver karakteri gibi. Yine de birçok açıdan Daniel’ın tam zıttı.”






“Darcy katıksız bir İngiliz. Jack ise katıksız bir Amerikalı.” Diyor Dempsey. 
Bunu bulmaya çalışmak keyifliydi. Bu karakterleri sempatik, hassas ama yine de güçlü yapmamız ve Bridget ve bebek hakkındaki isteklerinin ve amaçlarının ne olduğunu bulmamız keyifliydi. Diğer karakterler daha sağlam temelliyken Jack için ne olduğunu yaparken bulmak durumundaydık.”

Genelde en çok gülünen sahne erkeklerin Bridget’ı hastaneye taşıması. 
Maguire şunları söylüyor; “En geniş sahne bu ve bu sahne için epey kaygılanmıştım. Ama yaptık ve içindeki samimi anı aradık. Zavallı Mark Darcy onu taşımayı öneriyor ama aslında inanılmaz ağır ve bunu Mark’ın yüzünde görebiliyorsunuz. Bridget, Mark’ın iyi olup olmadığını kontrol ediyor ve Mark acılı bir suratla “Konuşmamam en iyisi!” diyor. Tam İngiliz tarzı. İnsanlar en uç koşullarda bile birbirine karşı kibar olmaya çalışıyor. Sonra Jack Amerikalı tarzıyla kurtarmaya geliyor ama o da Bridget’ı taşıyamıyor.”

Hastaneye vardıklarında erkekler döner kapıyla karşı karşıya kalıyor. 
Maguire gülerek şöyle anlatıyor; “Nasıl yapacağımıza çalışırken içeri girdiklerinde onu nereye koyacaklarına tam olarak çalışmamıştık. Ama tekerlekli sandalye orada olmadığı için onu masaya bıraktılar. Renée çok gerçekçi oynuyor. Dehşetli görünümü komedi anını yakalıyor. The Three Stooges havası var.”