4.6.14

Maleficent :: Bir 'Gerçek Aşk' Varmış Bir Yokmuş


Bir varmış bir yokmuş..
Bir zamanlar dünyanın bir yerinde, bir sınırın ayırdığı iki ülke varmış..

Bunlardan birincisi, her şeyin içine etme potansiyeline sahip insan ırkından arındırıldığından, bir krala ihtiyaç bile duymadan, huzur içinde yaşayan 'masalsı' varlıkların mekânı, cennet misali doğal güzelliklere sahip şahane bir ülkeymiş..

Diğeri ise, yemesi, içmesi -çok afedersiniz- sıçması ve bitmek tükenmek bilmeyen hırsı ve de aç gözlülüğüyle çevresini tüketip kirletmekten başka bir işe yaramayan, insan denen yaratıkların doluştuğu bir ülke..

Başlarına oturttukları -kendilerini bi yandan susta durdururken, öte yandan da soyup soğana çeviren- bir de kral besleyen bu ülkeyi ve insanlarını gördüğünüzde, size hiç de yabancı gelmeyeceğine adım gibi eminim..

Efendim, işte gel zaman, git zaman..
Bu ülkenin biti iyice kanlanan kralı, öteden beri göz koyduğu komşu cennet diyarı yağmalamak üzre, devasa büyüklükteki ordusuyla birlikte sınıra dayanır..




Şahane güzelliği ve sevecenliğinin yanı sıra, heybetli görünümü görkemli kapkara kanatlarıyla dosta güven, düşmana ise korku salan -Elf soyundan- bir peri olan Maleficent'ın (Angelina Jolie) başı çektiği güvenlik taburumuz, gözlerini kan bürümüş bu istilacı güçlerin cezasını kesmeye kararlıdır..
Haydin canlarım benim!.

Güzeller güzeli olduğu kadar, yiğitler yiğidi de olan Malefiz, yer üstünde ve yer altında yaşayan korkunç ama kahraman askerleriyle birlikte zafere ulaşacaktır; lâkin çok geçmeden, bir hıyar herifin onun tertemiz kalbinde açtığı yaranın acısı ise dinecek gibi değildir..


Daha çocukken tanıştığı ve aşık olduğu Stefan (Sharlto Copley) denen bu lavuk, yıllar sonra ortaya çıkmış; sevdadan başı dönmüş kızcağızın en büyük mutluluğunu, en büyük  gücünü, yani kanatlarını kesip almıştır..

Kanatları, ölüm döşeğinde dahi halâ kuyruk acısıyla yanıp tutuşan 'mağlup' krala götürecek ve sonraki kral kendisi olacaktır..

Evet aynen öyle!.
Sırf ikbali için, 'aşık' olduğu ve kendine aşık ettiği kadını bitiren bir eşşek
-pardon- erkek!.


Bu iğrenç ihanet, o sevecen, o yumuşacık kalbi taşa dönüştürmez mi hiç?.

İntikam hırsıyla dolan bir kalbin sahibi 'Büyü Ustası' Malefiz, yeni kral olan bu Stefan eşeğinin yeni doğan kızı Aurora’yı (Elle Fanning) lânet bir büyüye kurban etmez mi?.

Evet, meşhur masaldan da anımsadığımız gibi sayın seyirciler, Prenses Aurora, on altı yaşına geldiğinde eline batacak bir çıkrık iğnesiyle sonsuz bir uykuya dalacak, onu ancak gerçek bir aşk öpücüğü yeniden hayata döndürebilecektir..



Cinselliğin Kızgın Çamuruna Bulanmış Aşk

'Masallar pek doğruyu söylemez, gerçeği size ben anlatacağım' tavrıyla işe girişen film, Uyuyan Güzel masalının 'kötü kalpli' perisi Malefiz'in tarafından olaya yaklaşarak, bu iddiasını büyük oranda gerçekleştiriyor..

"Tamam, sen oradan bakınca kötü kalpli bir peri görüyorsun, haklısın; ama bi sor bakalım o bu kötülüğü niçin ve ne şartlarda yapıyor." bilinciyle, 'gerçekler' bir bir ortaya konuluyor..
Bu yaklaşımla birlikte de, seyircinin indinde artık ne kralların, ne uyuyan prensesin, ne de onu uyandıracak prensin bir önemi kalıyor..




Geriye kalan biricik şey, hamuru iyilik ve sevgiyle yoğrulmuş 'kötü kalpli' Maleficent'ın, insanı derin bir hüzne boğan trajedisi oluyor..

Tabii ki bu radikal müdahale, basit içerikli ve tek boyutlu masalımıza ayrı bir boyut katarak, zenginleşmesini sağlıyor..

Sonuç olarak senaristler, pek de bi numarası olmayan sıradan bir masalı
-hayata bakış açısından, vereceği mesajlara kadar- neredeyse alt üst ederek, gayet sağlam, oldukça ilginç ve heyecan verici bir metne dönüştürmüşler..

Ama elbette, olup bitenleri bir 'masal mantığı' içinde değerlendirip, akla aykırı gelen kimi 'tuhaf' durumları anlayışla karşılamak da biz 'anlayışlı' seyircilere düşen zevkli bir görev olmakta..




Asla sululuğa kaçmayan ince mizahını özellikle takdir ettiğim film, oldukça feminist bir duruşa da sahip..

Peri biçiminde de olsa, cadı ya da insan da olsa, maddi ve manevi her türlü dezavantajına karşın kadındır yön veren, hükmeden; sevgisiyle sarmalayıp, gazabıyla yok eden!.

Kaba gücüyle iktidarı ele geçiren erkek ise sinsidir; aralarından en iyisi bile, büyük dediği aşkını, devasa açgözlülüğüne yedirmekten kendini alıkoyamaz..




Film belki de en net, en doğru tesbitini, "Cinsellikten soyutladığımızda ancak, bir aşkın gerçekliğinden söz edebiliriz." imasıyla yapıyor..

Bir kadın ile bir erkek arasında vuku bulan bir aşkın gerçek olma ihtimali -küçük de olsa- vardır..
Lâkin onu, cinselliğin o kızgın çamuruna bulanmış vaziyetteyken kesin olarak tespit edebilmek, pek de olası değildir..

Bu anıştırmanın netliğinden söz etmek de, mümkün değil elbet; doğruluğuna ise -hem de cinselliğin yılmaz savunucusu olan- ben bile, sanırım katılmak zorundayım..




O değil de, en son The Tourist (2010)'de boy gösteren Angelina Jolie'yi özlediğimi fark etmiştim ki çıkık elmacık kemikli ve makyajlı yüzü, siyah boynuzlu başlığıyla, zaman zaman Bülent Ersoy'u akla getiren -allah benzetmesin- sanatçıyla, böylece özlem giderdim..

Ben kendi adıma mutluyum; ama sevgili Angie bu hususta ne düşünür, işte onu bilemem..


Maleficent / Malefiz

Yönetmen: Robert Stromberg
Senaryo: Linda Woolverton, Charles Perrault, Grimm Biraderler (masal)
Oyuncular: Angelina Jolie, Elle Fanning, Sharlto Copley, Sam Riley
Yapım: 2014, ABD, 97'

 /10



2 yorum:

  1. Farklı bir Maleficent yorumu olmuş ama hakkını vermek lazım ki tespitler yerinde :)
    Ben kadın kısmını kızdırmayacaksın arkadaşım olarak kısa kesmiştim konuyu :)

    YanıtlaSil
  2. Senaryosu bana Thea Alexander in M.S. 2150(Makro Felsefe Klasiği) kitabını hatırlattı. Güzel bir konu olmuş.

    YanıtlaSil