16.10.11

14 Ekim Haftası :: Caddebostan Sahil Kargası (II)



(Çıkan Kısmın Özeti: Şimdi bi karga var böyle siyah falan.. İşte, midyeydi, cevizdi kırıp kırıp yiyo bu, taam mı.. Yine bi gün sahilde, böğle cevizi atıyo yere kırılsın falan diye.. Ceviz gidip de ordan geçen patenli bi kızın kafasına gelmez mi.. Hadii, ceviz bi yana, kız bi yana filan.. Bööle işte)



Mutlu ve Tombul Karga'nın acelecilikle karışık bir anlık dikkatsizliğinin, pahalıya mal olduğu belliydi..

Aslında böyle kazalar pek nâdir olurdu..
Kabuklu yemekleri -genelde- yolun insansız bölgesine düşürmek için ince hesaplar yapılır ve ona göre de doğru koordinatlar tespit edilirdi..

Vahim vaziyeti gören ve bu arada o hengâmede, o lânet cevizin nereye kaçtığını da takip edemeyen Tombik Karga, aşağıya inmekten vazgeçmişti..

Olayın devamında, patenli kızın arkasından gelmekte olan bir adamın, telaşla gidonunu kırdığı bisikletiyle bir elektrik direğine bindirmiş olduğunu da fark eden kahramanımız, aynı direğin tepesine kondu..


Temsili Kız


Yerdeki güzeller güzeli kızın etrafı, onun düştüğünü gören ve âcilen yardımına koşan, her yaştan, her baştan yiğitle çevrilmişti..

'Stratejik' centilmenlerin yardımıyla ayağa kalkmaya çalışan kızı seyreden, 'kalın bünyeli, ince düşünceli' Kargamız, "Allah muhafaza, kızcağızın yüzüne çarpan şey bir midye de olabilirdi maazallah" diye söylendi..

Birden duraksadı..
Az önce ağzından çıkan laflara şaşırmıştı: "Ne biçim konuşuyorum lan öyle ben, yok allah, yok maazallah, maaşallah!.
Al işte, insanlarla fazla içli dışlı olmanın sonu!"

Kendisini, elinde tespih, başında takke, cuma namazı için falan camiye giderken hayal etti..
Gülmeye başladı: "Gah gah!"


Dublör Karga

Bu kulak tırmalayıcı olduğu kadar da korkutucu gahgahayı işiten, 'altı eşofman-üstü eşarp' giyimli, tombulca kadın, adımlarını daha da sıklaştırarak, telaşla mırıldandı: “Hayır haber, hayır haber”

Bay Karga, insanların kendilerini hiç de hayırla anmadığını bilir, ama bundan ötürü de onlara kızamazdı..
Her gün, binbir çeşit tuhaflıklarına tanık olduğu hâlde, insanları olduğu gibi kabul eder, hatta içtenlikle de severdi..

Hümanist Karga, bir süredir takıldığı direğin tepesinden havalanmadan önce yeniden aşağıya baktı..

Önce, ayağa kalkmış, kaymaya hazırlanan patenli kızı gördü; sonra da kendi kocaman göbeğini..
"Bundan böyle daha dikkatli olmalı ve daha az yemeliyim" diyerek, iç geçirdi..
Aklı, bir türlü yiyemediği o tazecik cevizde kalmıştı..

Ne yapacağına pek de karar verememiş bir ruh hâliyle havalandı..





The Thing / Şey




İsviçreli bilim adamları 'üç açılı diş fırçası' icat ederken, Norveçli bilim adamları boş mu duracaktı..
Onlar da, Antartika buzullarının içine gömülü vaziyette bir uzay gemisi bulurlar..

Bulunduğu yer itibarıyla da anlaşılacağı üzre, bu uzay gemisi, dünya dışı bir uygarlığın ürünü olsa gerektir..

Başrolde oynamasının dışında, filmin en güzel 'Şey'i olduğu için kendisinden özellikle bahsetmek istediğim Paleontolog Kate (Mary Elizabeth Winstead)'in de dahil olduğu bir ekip, bu gizemli buluntuyu incelemek için bölgeye giderler..

Ekibin orada, 'Uzaylı' uzay gemisi mürettebatından, buz tutmuş bir ölü uzaylıyla karşılaştıklarını söylesem, şaşkınlık ve heyecanlarının büyüklüğünü tasavvur edersiniz sanırım..

Bir de o 'korkunç' Şey'in buzlarından çözülüp de uyandığını düşünün..
Ben tüm o ekibe, "Kolay gelsin" diyor ve hemen güvenli bir yere geçiyorum..

The Thing, ünlü yönetmen John Carpenter’ın 1982 tarihli ve aynı adlı filminde olanların öncesini anlatmaya soyunmuş bir yapım..

Öncelikle, akıllarına gelen bu ilginç fikirle 'soyunmaları' -bi bakıma- yerinde ve başarılı olmuş diyebilirim..

Bi bakıma.. Çünkü o ilk filmin mükemmelliği -bir bütün olarak- yakalanabilmiş değil; lâkin, zaman zaman ve özellikle hikayenin gelişme aşamasında oluşturulan gizemli ve de tekinsiz atmosfer gayet iyiydi..

Yine ve bir kez daha, aksiyona aşırı prim verme hastalığının/tâcirliğinin, bir filmin, yapısal mahvoluşuna neden olduğunu görmüş oldum..

Bir kült filmi -örneğine çok rastladığımız gibi- fütursuz bir girişimle yeniden çekmeye yeltenmeyerek, prequel'inin yaratılması ve bu yolda oluşturulan senaryonun hatasız gelişimi de olumluydu..

Öte yandan -ne kadar anlamlı bilmiyorum ama- böylesine, insani olmaktan tamamen uzak, 'iğrenç ve canavar uzaylı' tipi uydurulmasını ben hem mantık dışı, hem de uzaylı kardeşlerimize yapılan bir 'haksızlık' olarak değerlendirmekteyim..


Yönetmen: Matthijs van Heijningen Jr.
Senaryo: Eric Heisserer, John W. Campbell Jr.
Oyuncular: Mary Elizabeth Winstead, Joel Edgerton, Ulrich Thomsen, Eric Christian Olsen
Yapım: 2011, ABD / Kanada, 103 dk.


3 / 5



(Gelecek yazı: Haftanın diğer filmleri)





1 yorum:

  1. Selam Numan,

    Hani diyorsunuz ya "Şimdi bi karga var böyle siyah falan.." diye..

    O değil de, siz kargaların neden siyah olduğunu biliyor musunuz peki?

    YanıtlaSil