14.3.10

Ses :: Geçmişin Ruhsal Labirentlerinde Yankılanırken



Bundan önceki filmi Kaptan Feza'da, bıçak keskinliğindeki hayal gücüyle kaleme aldığı, çocuksu bi kırılganlıkla da sarmaladığı cesur senaryosunu, naif, ince ve  ustalığı tartışılmaz bi sinema diliyle filme çeviren Ümit Ünal'ın kıymeti, bu filminden sonra da -ne yazık ki- anlaşılamadı..

En azından- Türk Psikolojik Gerilim Sineması'na çağ atlatan Ses, aynı aymazlıktan nasibini almayacak demek isterdim, lakin, bu hususta hiç de umutlu olmadığımı belirtmeliyim.. dedikten sonra geçelim filmimizin konusuna:
Derya (Selma Ergeç) bir çağrı merkezinde çalışan ve annesi (Işık Yenersu) ile birlikte yaşayan genç ve de güzel bir kızdır..
Bırakın güzelliğini kullanmayı, bunun farkında bile olmayan -zamanımızda örneğine az rastlanır- bir tuhaf kız türünün temsilcisi olan Derya, içinde saklayıp büyüterek, zamanla da birer fobi haline getirdiği korkularının rahatsız ediciliğinden şikayetçidir..



Sabah ezanı duymak ve bıçak görmek gibi, gerçekleştiğinde kendini panik haline sokan fobilerinin bilincinde bir kız olarak Derya'nın, bu özel durumunu, yeni tanıştığı erkeklerle açıkça paylaşmasındaki çocukça saflığına, filmin hemen başındaki düğün sekansında tanık oluruz..
Bizim de yavaş yavaş tanımaya başladığımız bu kıza sempatiyle yaklaşmamamız imkansızdır artık..
Bir müddet sonra, korkularına eklenen kabuslar yetmezmiş gibi, gaipten gelerek kulağına yansıyan bir takım sesler duymaya başlaması, kızımızın hayatını tam anlamıyla altüst edecektir..




Nereden ve kimden geldiği belirsiz, bazen korkutucu, bazen alaycı, genelde de emredici olan, mekanik tınılı 'erkek' sesi, Derya'yı sabahın köründe uykusunda uyandırarak mesaisine başlamakta, günün kimi saatlerinde yeniden ortaya çıkarak, başlarda kendine direnen kızı, giderek etkisi altına almaktadır..
Zamanla amacı belirginleşen ses, Derya'yı, hem çocukluk arkadaşı, hem de iş yerinden patronu olan Onur (Mehmet Günsür)'a doğru yönlendirmekte; dediklerini sadakatle yaparsa eğer, hayatından çıkacağına dair vaatlerde bulunmaktadır..
Daha önceleri hep 'evden işe, işten eve' trafiğini kullanan, 'yüzü güzel ama bahtı kara' yaratılmış biçare kızımızın, bu ses'in buyruklarına uyarak, iş çıkışından, gece yarılarına kadar arşınladığı, büyük şehrin karanlık sokakları, onu, dönüp dolaştırarak kendi evine ve içinde yüzleşilmesi zor hayaletlerin uçuştuğu, geçmişinin ruhsal labirentlerine doğru sürüklemekte gibidir..

Sinemamızın Sınırlarımız Dışına Çıktığının Belgesidir

Günümüz Türk Sineması'nın 'sanatçı' dürtüsünü ve duyarlılığını benliğinde var ederek, her çalışmasını vasatın çok üstünde eserler haline getirmeyi başarabilen sayılı yönetmenlerimizden biri olan Ümit Ünal'ın, son filmi olan Ses'le, bir başarısına daha tanıklık etmenin gururunu yaşıyorum..
"Alla alla! Sana n'oluyor ki ağbicim?" demeyin.. Üzülürüm bak..




Her filmiyle özümde, umduğumdan da çarpıcı ve derin, sanatsal hazlar yaratan bir yönetmenin -hele kendisi bu toprakların da bir çocuğuysa- sadece hayranı değil, kulu kölesi bile olurum.. Evet! o kadar da yani..
Bir ilk olarak başkasının, yani Uygar Şirin'in yazdığı bir senaryoyu filme çeken Ümit Ünal, filmin adına layık olarak, ses tasarımında olduğu kadar, görsel tasarım açısından da kusursuz bir filme imza atıyor..
Esrarengiz sesin ilk duyumuyla birlikte neredeyse finaline kadar, parapsikolojik hatta metafizik mevzulu bir korku filmi havasını seyircisine eksiksiz olarak yaşatmayı başaran Ses -zıt neticelere kapı araladığı zamanda bile- filmin tümünü kaplayan meşum gerilimini bir nebze dahi olsun gevşetmiyor.. Ki film, bütün bu 'doğa dışı' görünürlüğünü, tamamen doğallığının içinden çıkarmasıyla zaten, kendini emsallerinden ayırmasını biliyor..




Filmin bütün yükünü (Senaryo icabi tabii) neredeyse tek başına omuzlayan Selma Ergeç, bastırılmış kadim korkularının tsunamisiyle yükselen bunalım denizinde boğulmamak için debelenen Derya'yı o kadar doğal, o kadar hakiki canlandırıyor ki, onun bu keder yüklü çabaları adeta perdeden taşarak, kalbimizi zorluyor..

Ümit Ünal'ın oyuncu yönetimindeki ezeli ustalığının, sinema tecrübesi sınırlı Selma Ergeç'in bu üst düzey oyunculuğuna olan muhtemel katkısını gözden kaçırmamak da gerekir deyu düşünüyorum..
Diğer rollerdeki Mehmet Günsür, Eylem Yıldız, Serra Yılmaz ve özellikle, inanılmaz etkili sesini, usta oyunculuğuna mükemmelen katarak perdeye yansıtan Işık Yenersu'nun varlıkları, filmin değerini iyice arttırıyor..

Ses'in, korku türünün gerektirdiği evrensel dil ve kuralları kullanırken ulaştığı yetkinlik, sinemamızın kesinlikle sınırlarımız dışına çıktığının bir belgesi gibi duruyor..

Bu filme kadar, en iyi korku filmimiz olarak hafızama çakılmış Taylan Biraderler'in Küçük Kıyamet'inin hemen yanına Ses'i yerleştirmekte, şahsen hiçbir mahzur görmüyorum.. Bu iki güzide filmimiz özelinde bir sıralama yapmak içinse, tarafsız bi karşılaştırma yapabilmek üzre sizden birazcık süre reca ediyorum..

3.5  /5



(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)