20.4.09

Tuğba Hanım'ın -bir ninja olarak- Film Festivali izlenimleri



[İş bu yazı.. (Seksen öncesinde yaşamış hangi birey, böylesine giriş yapan bir yazının karşısında hemen ayağa kalkıp da hazırola geçmezdi ki.. hey gidi.. sen otur Tuğba, seksen öncesi diyorum ağbicim :) ne bu şimdi ya? Baştan alıyorum:

İş bu yazı, güzide blogunuz
mümkünmertebe'nin, iki elin üç parmağını geçmeyecek sayıdaki sadık, dünya tatlısı ve pek şahane takipçilerinden biri olan Tuğba Hanım'ın, benim değersiz bir yazıma gönderdiği yorumdan ibarettir.. Kendisi biliyorsunuz, Reha Erus kadar olmasa da, İtalya'dan bildirmekle meşhur olup, bir müddettir de İstanbul Film Festivali'ni altüst etmekte idi.. Numan ağbisine gönderdiği, çoğumuzun diyeceklerine tercüman da olabilecek bu güzel yazısını yorum köşelerinde bırakmak istemedim ve ahanda işte buraya da koyuverdim.. hayırlısı olsun..]


Bu yıl festivalde, oturacağı yeri daha görmeden başka yere geçsem diyen orta yaş üstü insanların sayısında artış görüldü. İster istemez biletinin gösterdiği yerde oturmak zorunda kalan yine orta yaş üstü insanların şikayetleri de kimi salonların iyi olmayan akustiği dolayısıyla duvarlarda çarpıp çarpıp hassas seyirciyi beyninden vurdu.

En çok spekülasyon “Adım çıkmış 9’a inmez 8’e” dercesine Yeni Rüya’nın geçmişi ile ilgili yapıldı. Bu salonda insanlar birbirlerine ve hatta koltuklara mesafeli durmaya çalışırken, kimilerinin ellerinde de mor ötesi ışın salan aletlere rastlandı. Anlayana!..

Emek Sineması’nın emektar yer göstericisi bu sene tarafımdan görülemezken, Atlas’ın her daim “hanfendi ilerleyelim” demek suretiyle seyirciyi azarlamaktan çekinmeyen cengaver yer göstericisi- ki kendisi idolüm olur ve her sene şu gözünü sevdiğim lafını duymazsam rahat edemem- işbaşındaydı.

Beyoğlu Sineması’nın duvarlarında çizili olan binaların pencereleri bilmem kaçıncı kez tarafımdan sayılırken bu sene bir fire verdiği gözlemlendi.

Rexx'te patlamış mısır yiyen iki genç görüldü.



Yine olmadık filmlerden olmadık anlarda çıkan izleyici kimi bünyelerde sinir katsayısını arttırırken, yan koltukta kıpır kıpır kıpraşan izleyici de insanda patak içgüdüsü doğurdu.
Bonus kafalar, sırık boylular, altına palto koyarak oturanlar, sevgilisinin omzuna başını dayayıp arkadakinin görüşünü ihlal edenler, hepsi düş aleminde bir bir uyarıldı.
Kimi zaman altyazısı zamanında devreye girmeyen filmler dolayısıyla teknik ekip de bu uyarılardan nasibini aldı. Altyazı yerine ,üstyazı isteyen insanlar imza kampanyası başlattı.

Işık söner sönmez kayan yapbozlar gibi yerlerini bir aşağı bir yukarı değiştiren izleyici kitlesi insana “hö” dedirtip şaşırtırken, film boyunca hiç kıpırdamandan kazık yutmuş gibi oturan izleyici kitlesi de çok afedersiniz “oha” dedirtip insanı şaşırttı-ki bu zatlardan birini tanıyorum-.

Film biter bitmez çıkışa yönelen izleyici uzun kuyruklar oluştururken, salondan çıkmak bilmeyen seyirci de yer göstericilerde acayip 'buyruklar' oluşturdu.

Fuayelerde “Lale kartınız var mı? “Yoksa, almak ister misiniz?” diyen festival görevlisi genç insan kimi izleyici tarafından cesurca savuşturulurken, kimi izleyici tarafından da esir alındı!

İstenmeyen tanıdıklar görüldü, kimisine yüz çevrilirken, kimisiyle istenmeyen muhabbetler edildi.
Kimi tanımadık insanlarla aynı filmlere girildi çıkıldı. İsteyen sosyalleşti, istemeyen asosyalleşti.
Ama en güzeli, Kore filmlerinin ardından Kore aksanıyla türkçe konuşmaya çalışan yeni bir kitle doğdu, ayıptır söylemesi ben dahil. Bu arada festival uğruna, vizyona giren birkaç film kaçırıldı. Ve işte bir festival de böylece bitti gitti...