15.8.08

The Strangers :: Buyrun Tamara Benim!


James ve Kristen, arkadaşlarıyla birlikte eğlendikleri bir düğünün dönüşünde, geceyi, ceymisgillerin yazlık evlerinde ‘baş başa’ geçirmeyi planlamış iki sevgilidir..

Yol boyunca gözyaşı döken Kristen (Liv Tyler), James (Scott Speedman)'in evlenme teklifine -henüz hazır olmadığı- gerekçesiyle olumsuz yanıt verdiğinden, hedeflenen, ‘mutlu gece’ olayını yaşamak pek mümkün olmayacaktır..

İlişkilerinde -son anda- ortaya çıkan bu probleme rağmen, yine de planlarını bozmazlar ve -mevsimsel nedenlerle- ıssızlığın hüküm sürdüğü sayfiye evine varırlar..

Oğlanın, kızı kıvama getirmek niyetiyle evi önceden güllerle süslemesi, şampanyalı ön hazırlıklar falan yapması boşa gitmiştir belki ama yine de, yaratılışın hamuruna karışmış üreme iç güdüsünün şaha kaldırdığı ‘genç ve diri’ bedenleri ne durdurabilir ki?.
Yanıtı izninizle ben vereyim: Gecenin köründe kapıya dayanmış, -halden anlamaz- davetsiz misafirler..




The Strangers / Ziyaretçiler, gerçek bir olaydan kaynaklandığını kanıtlamak istercesine en sonda olacakları, daha başlar başlamaz anons ederek açılıyor..

Bir yönetmen böyle bir açılışla -bence- şunu demek ister: "Gördüğünüz gibi ben kendime güveniyor, hikayenin sonunu şimdiden söyleyerek sizi meraktan kıvrandırmaya ihtiyaç bile duymuyorum.. Böyle yapıyorum ama, sonradan, filmde öyle bir atraksiyon göreceksiniz ki hissedeceğiniz gerilim ve heyecan -azalmak şöyle dursun- tavana vuracak tavana!."

Bir yönetmen, -normal olarak- bunu demek istiyorsa, sonuçta da ne yapar eder bu atraksiyonunu -iyi veya kötü- uygular..
Oysa filmde, hiç de böyle olmuyor..
Peki ne oluyor?. Suratlarına birer maske geçirmiş üç psikopat katil, ilk önce, -manasız- “Tamara evde mi?” sorusuyla yazlığın kapısına dayanıyorlar; film bitene kadar da -aniden ortadan kaybolup alakasız bir yerde yeniden belirme gibisinden- bir takım 'yapay' gerçeküstü fanteziler eşliğinde 'bildiğimiz' cinayetlerini -bi güzel- işliyorlar..




Hatırlayalım, Batman'ın yardımcısı Alfred, patronuyla birlikte çevirdikleri son filmlerinde Joker’i tanımlamak için ne demişti?.
“Bazı insanlar sadece, dünyanın yanıp kül olduğunu görmek isterler.”


İşte bu anlamlı tespiti kuvvetlendiren üç katilden oluşan bir ekibin, 'nedensiz' cinayetlerini -hem de- doğru dürüst bir hikayesi olmayan ve oluşturulmuş bir karakter dahi barındırmayan bu filmle -tekrar- izlemiş olduk..
Oysa, cinayetin veya şiddetin illa da anlamlı bir nedene ihtiyacı olmadığını -belki- bir zamanlar bilmiyorsak bile, izlediğimiz bir sürü filmle zaten çoktandır öğrenmiştik..

Eğer bu gerçeği bilmiyorlarsa, Amerikalılar da öğrensin diye sanırım, Funny Games'i yeniden çeken Michael Haneke -benim bildiğim kadarıyla- bu konuya şahane bir nokta koymuştu..




Yönetmen Bryan Bertino bunu bilmez mi?. Biliyordur bilmesine de: "Bu da benim Funny Games'im olsun, n' olmuş yani." şeklinde düşünmüş olmalı..


Buna da “eyvallah” denebilir, ama -eşdeğer kalitede olmasa da- insan/yönetmen, ortaya en azından farklı bir şeyler koymalı yahu..

Değişik ve çarpıcı olarak hemen göze çarpan maskeler, esrarengiz havalarıyla çok şey vaat ediyorlarsa da, bir müddet sonra, hiç bir esrar veya derinlik içermedikleri anlaşıldığında, giderek komikleşip, potansiyel vaatlerini de harcıyorlar..

Sanırım, ‘pek korkunç bir final olsun da dilden dile dolaşsın’ deyu yapılmış o 'meşum' son sahne, tam tersi bir etki yaparak, geriye kalan bir kaç umut kırıntısını iyice yok ederek, filmin 'komiklik' birikintisi üzerine bir de tüy dikiyor..




Ayıptır söylemesi- tam kıvama gelmiş Liv Tyler hariç, filmin tek güzel yanı, olayların neredeyse tamamının orada geçtiği, eski bir yazlık evinin 'sezon dışı' yalnızlığını da ortaya koyan, başarılı mekan çalışmasıydı..
Ailenin çocuklarını -en azından yaz mevsimi kısmında- büyüten, onların ve tüm ailenin, yaşanmış ve de birikmiş hatıralarıyla dopdolu, 'güven veren' bir evin içinde yaşanan dehşetin etkisinin –kendiliğinden- büyük olacağı düşünülmüş olmalı..

Bir sinemasever olarak insan, kaçırılan fırsata üzülüyor elbette.. 

Ve umarsızca:"Senarist-yönetmen, keşke, elindeki bu güzel mekanı ve 'tuhaf' maskelileri daha iyi kullanabileceği, sağlam hikayeli bir film yapaydı, şu sıradan gerilimi değil." mealinde iç geçiriyor -ister istemez..

 /10