10.11.15

Truth / Gizli Dosya



Mary Mapes’in Truth and Duty adlı kitabından uyarlanan filmin baş rollerinde Oscar ödüllü usta oyuncular Robert Redford ve Cate Blanchett yer alıyor. 

Truth, ünlü CBS haber spikeri Dan Rather (Robert Redford) ve yapımcısı Mary Mapes (Cate Blanchett)’in Amerikan başkanı George W. Bush hakkında yaptıkları haber sonrasında yaşadıkları etkileyici hikayeyi konu alıyor.

CBS yapımcısı Mary Mapes çok başarılı bir televizyon gazetecisidir ve şimdiye dek birçok gizli kalmış gerçeği cesurca ele almış ve bu anlamda büyük bir ün kazanmıştır. 
Ancak 9 Eylül 2004 Mapes ve ekibi için çok ağır eleştirilerle sonlanacak ve bu durum onlar için bir dönüm noktası olacaktır. 


Filmin mmknmrtb notu ::

ABD Medya Tarihi'ne geçen gerçek bir olayın; CBS televizyonunda uzun yıllar boyunca yayınlanan ve büyük ilgi gören '60 Minutes' adlı haber programı ekibinin, devletin en tepesinde konuşlanmış birinin (ABD'nin Bilal'i diyeyim de siz anlayın) ipliğini pazara çıkarmaya çalışırken aynı devletin gazabına uğrayarak, 2006 yılında görevden alınmasıyla sonuçlanmasının, oldukça ayrıntılı öyküsünü anlatır bu film..

Öte yandan durum şöyle de özetlenebilir: Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarsa, doğru haberin peşinden koşan televizyoncu arkadaşları da kanallarından şutlarlar..


Her şeyden önce bu film -üzgünüm ama- Amerika'yla aramızdaki 'devlet' ve 'medeniyet' farkını ortaya koymasıyla, bizlerin -özellikle- dikkatini  çekeceğini düşünmekteyim..

Medyadan 'gerçekten' canı yanan ABD hükümeti, halkın doğru haber alması için çalışan bu 'medyacı' arkadaşları 'yola getirmek' için -mümkün olduğu kadar- hukuku kullanır, medenice davranır, 'usuletle ve suhuletle' de istediğini gerçekleştirir..

Medyadan -en düşük ihtimalle de olsa- tırnağına zarar gelebileceğini öngören Türk hükümetinin ne yaptığını ve neler yapabileceğini ise benim anlatmama gerek yoktur herhalde..

..dedim ama ben yine de dayanamıycam galiba..
Hemen aklıma gelen 'güncel' hadiseleri şöyle bir hatırlatayım isterseniz: Henüz basılmamış bir kitabı toplatmaya kalkışmak; zülfiyare dokunma ihtimali olan bir dergiyi engellemek için, matbaasını basarak basılmasını önlemek, basıldıysa eğer satışını yasaklamak; gece işinden çıkan televizyoncu-gazeteciyi evine kadar takip edip, evine girerken de ağzını burnunu kırmak; bir iktidar milletvekilinin elebaşılığında yola çıkan yandaş sürüsüyle bir gazetenin kapısına dayanıp, kapıyı, camı, çerçeveyi indirerek, muhalif hatta tarafsız basına gözdağı vermek..


Konu medya, politikacılar ve skandallar olunca, sayısı ve de önemi bir hayli fazla Amerikan malı yapım, bir bir aklımıza üşüşüyor; lâkin Truth, ne öyküsünün gücü anlamında, ne de sinemasal değer açısından, önemli bir film düzeyine pek çıkamıyor..

Daha çok, konusunun 'ilginç' bazı gerçeklere dayanması ve usta oyuncular Robert Redford ile Cate Blanchett'in 'karizmatik' varlığıyla değer kazanan filmin en mühim zafiyeti, mevzuya pek bir şey katmayan aşırı detaylarla seyirciyi yorması -en fenası da- bunu yaparken, olan biteni 'göstermek' yerine, bol bol konuşmayı tercih etmesi..

3 / 5


Yapım notuna devam ediyoruz:

CBS Haber ve saygın CBS Haber spikeri Dan Rather, bir önceki akşam, 60 Minutes II programında, Başkan George W. Bush’un 1968-1974 yılları arasında Teksas Ulusal Hava Muhafızları’nda görev yaparken, görevden kaçtığına dair yeni delilleri kamuoyuna sunmuşlardı. 

Haberde, George W. Bush’un, Vietnam Savaşı’na gitmemek için aile bağlantılarını kullanarak Teksas Ulusal Hava Muhafızları’na katılmakla kalmayıp, aylar boyunca üsse gitmek gibi en temel görevini de yerine getirmediğine yer verilmişti.
Ancak bu konu Mapes ve ekibinin güvenilir kaynaklardan aldığı bilgilerle, canlı yayına bağlanan şahitler ve farklı kaynaklardan kişilerin ifadelerini içerse de, sonunda sorgulama sürecine girecek olan haber ekibi olacaktır. 



2004 Bush – Kerry başkanlık seçimlerine kadar olan süreçte, “Bush-Muhafızlar” haberi önemli sonuçlar doğurabilirdi. 
Ama haber çıktıktan sonra birkaç gün içinde, George W. Bush’un ordu sicili kayıtları, medyanın ve kamuoyunun eleştiri odağı olmaktan çıkmış, onun yerine, 60 Minutes, Mapes ve Rather sorgulanmaya başlamıştı: Soruşturmalarını destekleyen belgelerin sahte olduğu ortaya çıkmıştı ve 60 Minutes personeli baştan savma gazetecilikle, hatta daha kötüsü oyuna gelmekle suçlanıyordu. 
Sonuç olarak Mapes işini ve şöhretini kaybedecekti. Dan Rather, CBS Haber spikerliğini bırakacaktı. 

Dikkatler nasıl olmuştu da, bir anda konudan ayrı bir şekilde direkt gazetecilerde odaklanmıştı? 
Başkanın askerlik görevlerini yerine getirip getirmemesinden ziyade, bir belge üzerindeki küçük detaylar, ulusal söylem için daha önemli hale geldi. 

Dürüst ve özgür gazetecilik, günümüz haber ve kurul odalarında kökten değiştirilmiş miydi? 
Klasik bir haber odası dramı, kamera arkasını anlatan bir gerilim, bir çoklu karakter incelemesi olan TRUTH filmi ile ilgili Eski CBS Haber spikeri Dan
Rather şöyle söylüyor: “Bu film, haber sunumlarına ne olduğunu, nasıl ve neden olduğunu ve bunu neden önemsemeniz gerektiğini anlatıyor.” 

Yazar-yönetmen James Vanderbilt’e göre ise, ilk etapta gazeteciliğe duyduğu ilgili onu bu projeye çekmiş: “Film yapmak ve gazetecilik, bir hikâyeyi anlatmanın farklı şekilleridir. Ben, All The President’s Men’le büyüdüm, San Francisco Chronicle’la ilgili Zodiac’ı yazıp ortak yapımcılığını üstlendim ve haber odalarında olup bitenleri hep çok merak ederdim.”



YAPIM HAKKINDA

TRUTH’la ilk yönetmenlik denemesini gerçekleştiren Vanderbilt, 2005 yılında, Vanity Fair’de Mary Mapes’in anıları Truth and Duty: the Press, the President, and the Privilige of Power’a denk gelmiş. 
Anılarda Mapes’in, tartışmalı 60 Minutes II’deki, zamanın başkanı George W. Bush’un Teksas Ulusal Hava Muhafızları’ndaki göreviyle ilgili yapımcı olarak yaptığı araştırmanın ve ardından, haberin güvenirliğini yerle bir eden suçlamaların detayları anlatılıyordu.

Vanderbalt şöyle anlatıyor: “Ben de CBS skandalından herkes kadar haberdardım ama haberi okuduğumda, perde arkasında aslında neler olduğunu bilmediğimi fark ettim. Sinemasal açıdan, perde arkasındaki dünyada olmanın nasıl olacağını, zirveye çıkmış ve dibe vurmuş deneyimli gazetecilerin gözünden görmenin nasıl olacağını hayal ettim.”

Vanderbilt ve Mythology Entertainment'taki ortağı, yapımcı Brad Fischer, Mapes'in anı kitabının haklarını satın aldı ve bunu o zamanın gözden düşmüş haber yapımcısıyla beyazperdeye uyarlama konusunu görüşmeye başladı. 
Daha önce David Fincher'ın gerçeklere dayanan filmi Zodiac'ın yapımcılığını üstlenen ikili, gerçek insanların hayatlarındaki travmatik bir dönemi irdeleyen bir film yapmanın zorluklarına aşinaydı.

Vanderbilt şöyle diyor: “Mary ilk başta isteksizdi ama ona birkaç günlüğüne Teksas'a gelmesinin mahzuru olup olmadığını sordum. O olay dışında her şeyi konuştuk. En sevdiğimiz filmlerden, onun geçmişinden, benim geçmişimden, o olay hariç her şeyden bahsettik.
En sonunda kendini ilerleyebilecek rahatlıkta hissetti." 

Mapes ise konuyla ilgili şöyle diyor: "Jamie'nin bunu olmayan bir hâle getirmeyeceğine güvendim. Senaryosunu beğendim. Detaylar üstünde oynadık ama yıllar boyunca bunun muhtemelen asla olmayacağına inanıyordum doğrusu."

Vanderbilt ve Fischer'a göre doğruluk çok önemliydi. 
Vanderbilt şöyle diyor: “Mary'nin kitabının, olaylara onun bakış açısıyla bakmak yönünden iyi bir başlangıç noktası olduğunu biliyordum ama özellikle de böyle çekişmeli bir şeyde, hikâyenin birçok yanı olur. Ödevime olabildiğince çalışmak istedim. Olaya dâhil olan birçok kişiyle konuştum, hepsi Mary'nin davasına sempatiyle yaklaşmıyordu. Dan, Mary, Mike Smith, Charles, Josh Howard ve pek çok kişiyle konuştum. Filmde her şeyin kaynağını iki kere kontrol etme yöntemine başvurdum." 

Vanderbilt'in senaryosunun ve TRUTH'un doğruluğu sorulan Dan Rather şöyle diyor: "Sadece çok doğru olmakla kalmıyor, şaşırtıcı derecede doğru." 

Mapes'in yorumuysa şu: "Dan, 'gazetecilik mesleğinde gördüğüm en iyi şey' dedi. 
Anlamı şuydu: “Birbiriyle benzeşmeyen onca parçayı birleştirip, bir yapbozu resme dönüştürüyorsunuz ve sonra da insanlara gidip 'resme bakın' diyorsunuz. CBS'te gerçekten çok zeki, çok güçlü insanlar vardı, birçok farklı alanlarda haber yapıyorlardı, o insanlar bunun önemli olduğuna inanan insanlardı." 

Vanderbilt kısa zaman aralığında çalışılan haber odasındaki belirsizliği ve yoğunluğu yakalamaya dair şöyle diyor: "Bir denizaltı filmi gibiydi. Ayak takımından bir avuç insan balık istifi gibi aynı odada, kendi anlayacakları uzmanlık isteyen dilden konuşuyorlar ama bunları açıklamak için film durmuyor - ayak uyduruyorsunuz."




OYUNCULAR HAKKINDA

Senaryo somut bir hâl aldığında, Mythology ortakları, önemli Mapes rolü için hayallerindeki oyuncuyla şanslarını denedi. 
Fischer şöyle anlatıyor: "Listemizin en tepesinde Cate Blanchett vardı ama ona olabilecek en kötü zamanda görüşmeye gittik - Blue Jasmine'le En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ını kazandıktan sonra. Ona dünyadaki her şey teklif ediliyordu, diğer yandaysa ilk kez yönetmenlik yapacak olan Jamie vardı. Ama Cate senaryoya dönüş yaparsa - ki yaptı - durumu izah edebilirdik. Cate, Jamie'nin yönetmenliğe katacağı vizyona tepki veriyordu." 

Blanchett şöyle diyor: "Genelde senaryoları çok yavaş okurum, ama Jamie'nin TRUTH senaryosunu tek seferde okudum. Bir başladınız mı, kaptırıyorsunuz. Gerçek hayattaki kahraman için de böyle bir tecrübe olmuştur. Beni ele geçirdi."

Kadroya Blanchett'i katan yapımcıları, televizyon ikonunun, sinemadaki canlandırması için kime gideceklerini çok iyi biliyordu. 
Vanderbilt şöyle anlatıyor: "Bu filmdeki oyuncu seçimlerinin en zoru, Dan Rather'dı. Amerika'da onun sesini dinleyerek büyüdüyseniz, bu tarihinizin bir parçasıdır. Dan bir odaya girdiğinde, oranın ağırlık merkezi olur. Bizim de böyle ağırlığı olan birine ihtiyacımız vardı. Bir efsaneyi, bir efsane oynamalıydı."

Robert Redford olayı şöyle hatırlıyor: "Komikleştirmeden kişinin özünü aktarmam gerektiğini düşündüm. O çok efendi, düzgün biri; olayları kurcalamak isteyen karanlık bir yanı vardı ve bir şeyleri rahatsız etmeyi önemsemiyordu. Ancak yüzeyde çok ağırbaşlı, eski moda ve kibar biri." 

Redford ve Rather, 1970'lerde bir çevre haberiyle ilgili 60 Minutes'te birlikte çalıştıkları zamandan beri tanışıyor. 
Redford şöyle anlatıyor: "Rather'ın özünü kavramanın bir yolu da onunla, Cate'in canlandırdığı Mary Mapes arasındaki ilişkiyi geliştirmekti. Onların sadakati filmin özüydü."

İnsanın hayatında, kendini Cate Blanchett ya da Robert Redford gibi birinin oynayacağını öğrenmesi gibi tecrübeler çok az olur. 
Mary Mapes ve Dan Rather, bu haberi aldığında Vanderbilt ve Fischer'la konferans görüşmesi yapıyormuş. 
Rather "gurur verici" diyor. Mapes de "çok şaşırdım" diyor. 
"Dilimiz tutuldu ve böyle bir şey asla olmaz!" Rather şöyle devam ediyor: "Sete geldiğimde, Cate'in Mary'ye ne kadar benzediğine hayret ettim. Sadece saçı ve kıyafetleri değil, tavırları, yürüyüşü, konuşması da benziyordu." 
Aynı şekilde "Redford'ın Dan'in ufak tefek yanlarını nasıl yakaladığını görmek hayret vericiydi" diyor Mapes. 
"Duruşu, başını hareket ettirişi, hiç çıkarmadığı askılarıyla arkadan görünüşü… O ağırbaşlılığı ve hassasiyeti." 

Blanchett, Mapes'le şahsen tanışmadan önce internette araştırma yapıp, Mapes'in kitap turnesindeki röportajlarını incelemiş. 
"Mary'ye yapılan kişisel saldırılar beni dehşete düşürdü. Blog dünyasının başlangıç zamanlarıymış. Birinin bu sözde internet haberleriyle itibarını yitirmesine şahit olmak tüyler ürperticiydi. Videolarda çok savunmacı davranıyordu. Sonrasında böyle canlı, hayat dolu, olumlu, son derece akıllı, inanılmaz bir mizah anlayışına sahip bu kadınla şahsen tanışmak müthişti. Umarım esere, gerçek hayattaki Mary'nin canlılığını katmayı başarmışımdır."

TRUTH'ta bolca karakter rolü ve onları hayata geçiren yıldız bir kadro da var. 
Bu oyunculardan bazıları şöyle: Topher Grace, Elizabeth Moss ve Dennis Quaid, Mapes'le birlikte çalışan araştırmacıları oynuyor, Stacy Keach de tedirgin muhbir rolünde. 
Merkezdeki çiftin etrafında da pek çok müttefiki canlandıran bir rüya kadro mevcut. 
Vanderbilt şöyle anlatıyor: "Hiçbir karaktere, kötü karakter muamelesi yapmak istemedim. Filmi, gazeteciliği önemsemeyen, kötü kurumsal adamlarla ilgili de çekebilirdik ama bence dünya böyle dönmüyor. Herkes kriz anında elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bu nüansları oynayabilecek harika oyunculara ihtiyacımız vardı."

Redford, gerçek hayatların ekrandaki hayatlarla kesişmesine dair bu hassas konu hakkında şunları söylüyor: "Ona 'Bak, Dan' dedim. 'Seni oynayacağım. Bu alengirli bir iş… Bana söylemek istediğin bir şey var mı? Senin bakış açından olayın neyle ilgili olduğunu anlatabilir misin?' O da şöyle dedi: “Evet, sadakatle ilgiliydi. Partnerim ve yapımcım Mary Mapes'e, patronum CBS'e ve kendime karşı olan üçlü bir sadakatti. Hepsi eşitti. Ben patronum CBS'e de, çalışma arkadaşıma da eşit oranda sadıktım."




CBS KANALI

Rather çalıştığı kanal ile ilgili şöyle anlatıyor: "CBS'in sadakat görüşü şuydu: Kurum, Edward R. Murrow döneminden tutun, sivil haklara, Vietnam'dan Ebu Garib'e kadar haberlerimizin, gücü sorgulama geçmişimiz ve geleneğimizin arkasında durdu. CBS Haber'in yarım yüzyılı aşkın süre savunduğu duruşu çok seviyordum, hâlâ da seviyorum." 

Mapes şöyle diyor: "CBS'in kilisesiydi. Ben de düzene katılmıştım. Teşkilata sahiden inanıyordum. Gazeteciliğe, bu tarz çalışmaların saflığına ve önemine inanıyordum. Dünyanın en iyi işine sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyordum. Dan'le çalışmak inanılmaz bir onurdu. Arkadaşım, acımasızca uğraşabildiğim biri olmadan önce, yetişkinlik hayatım boyunca ona hayrandım ve onunla çalışmak inanılmazdı. Teksas'ta dediğimiz gibi, bir lütuftu." 

"CBS'in kilisesi" ruhundan ilham alan Vanderbilt ve besteci Brian Tyler, 60 Minutes II'nin Başkan George W. Bush'un Teksas Ulusal Hava Muhafızları'ndaki göreviyle ilgili haberi izleyen Amerikalıların önemli montajının ardındaki müzik için adeta kutsal bir kaliteyi hedeflemiş. Vanderbilt şöyle anlatıyor: "Gazeteciler için, en önemli andır bu - onca çalışma, araştırma yapmışız ve şimdi oynat tuşuna basıyoruz ve bütün ülkede yayınlanıyor, insanlar izleyip öğrenebiliyor. Bu, bizim beklediğimiz andır. O montaj sahnesinin farklı bir his uyandırmasını istedim çünkü bu, herhangi bir film olsa, filmin sonu bu olurdu - başarıyla yapılmış bir iş. Son. Ama onun yerine, önemli olan öncesinde ve sonrasında heyecanı artırmakla yıkmak arasındaki çizgiyi çekmektir."

GÜCÜ SORGULAMAK

Zaferden çöküşe giden olaylar içinde, TRUTH'un izlediği duygusal yolun altında, Mapes ve Rather arasında kopmayan saygı ve sevgi bağı var. 
"Adeta bir baba-kız ilişkisi" diyor Vanderbilt. 
Mapes şöyle anlatıyor: "Bunun doğruluk payı çok büyük. Bence Dan ve benim, adaletsizlikle ilgili ortak, belli bir bakış açımız var. Ben adaletsiz ve istismarcı bir otoriter şahısla büyüdüm, bu yüzden insanların yetkisini 
suistimal etmesinin, mazluma zarar vermesinin mümkün olduğu yönünde bir zihniyetim vardı. Her bağlamda, iyi şartlarda doğmamış ve çok fazla imkâna sahip olmamış insanların hikâyeleri çok daha fazla ilgimi çeker. Ben, hayatımızdaki ve toplumumuzdaki ikiyüzlülükleri ve eşitsizlikleri ifşa etmekle ilgileniyordum. Dan'in ahlak anlayışı da bu - gazeteci olarak yapmanız gereken bu. Güçlüleri de, geri kalanımızın uyduğu standartlardan sorumlu tutmanız gerekir. Biz bu yüzden eleştirildik ve gönderildik."

Rather şöyle anlatıyor: "Hükümet şeklimiz halk için, halkın yanında, halktan olmalı ve bu sadece insanlar neler olup bittiğini bildiği takdirde işe yarar. Gazetecinin görevi de budur - öğrenmek ve iktidarda olanların öğrenmenizi istemediği, sakladığı şeyleri bildirmek. Bu da ancak gazeteciler, özgürlüğü ve dürüstlüğü destekleyen bir sistemin içinde çalışabilirse mümkün olur." 

Vanderbilt şöyle diyor: "Anlaşmazlığın normal olduğu bir ülkeyken, farklı görüşe sahip biri ortaya çıkınca insanların birbirine bağırıp çağırdığı bir ülkeye dönüştük. Gazetecilikte, 10 yıl önceki dönem büyüleyiciydi. İnternetin nasıl işlediğini, ne kadar hızlı ve tepkisel olduğunu yeni öğrendiğimiz bir zamandı. Güçlerin, ülke olarak bizi bölmek için nasıl bir araya geldiğini. Bu filmi çekmekteki amaç hiçbir zaman Mapes ve Rather'ın haber konusunda haklı ya da haksız olduğunu kanıtlamak olmadı. Nasıl All The President's Men, Richard Nixon'la ilgili değil, bu film de George W. Bush'la ilgili değil." 

Dan Rather şöyle açıklıyor: "Onay almak ya da bir şeyleri telafi etmek gibi bir ihtiyaç duymuyorum. Ben, sicilim neyse oyum. Bu sicilde birçok artı ve eksi, iniş ve çıkış, arada olan birçok şey var. Mesleki anlamda yaptığım şeye tutkunum, hep tutkundum, hâlâ tutkunum. Ama haberimiz bir gazetecinin bile müdahale ve göz korkutmaya karşı koymasına yardımcı olursa, bir izleyicinin bile gerçek haberlerin ne kadar önemli olduğunu anlamasını sağlarsa, bir seçmenin bile demokrasiyi ve gazeteciliği, onları zehirleyecek kişilerden koruyacak birine oy vermesini sağlarsa, tüm bunlara değer."




OYUNCULAR HAKKINDA

ROBERT REDFORD (Dan Rather)

Usta oyuncu Robert Redford, Broadway'deki ilk başrolünü "Sunday in New York"ta oynadı. 
Ardından "Little Moon of Alban" ve Neil Simon'ın Mike Nichols tarafından yönetilen "Barefoot in the Park"ı geldi. 
İlk sinema rolüyse War Hunt'tı. Barefoot in the Park'ın film versiyonunda Paul Bratter rolünü yine o canlandırdı ve eleştirmenlerle seyircilerin beğenisini topladı. 
1969 yılında Redford ve Paul Newman, Butch Cassidy and the Sundance Kid filminde rol aldı. 
George Roy Hill'in yönettiği film anında klasikler arasına girdi ve Redford'ın sektörün önde gelen jönlerinden biri olarak yerini sağlamlaştırdı. 
O, Newman ve Hill daha sonra The Sting filminde yeniden bir araya geldi ve film En İyi Film de dâhil olmak üzere yedi dalda Oscar kazandı, Redford'a da En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar adaylığı getirdi. 

Redford o zamandan bu yana seçkin bir oyunculuk kariyeri yaptı ve birçok önemli filmde oynadı. 
Filmlerinden bazıları şöyle: Jeremiah Johnson, The Way We Were, The Great Gatsby, Three Days Of The Condor, The Great Waldo Pepper, Brubaker, A Brıdge Too Far, The Natural, Out Of Afrıca, Legal Eagles, Sneakers, Indecent Proposal And Up Close And Personal, Spy Game, The Last Castle, The Clearıng, An Unfınıshed Lıfe ve All Is Lost. 

Redford kısa süre önce Disney'in, David Lowery'nin yönettiği ve Bryce Dallas Howard'ın oynadığı Pete's Dragon filminin çekimlerini tamamladı. 
Redford kendi şirketi Wildwood Enterprises'tan çıkan, aralarında Downhill Racer, The Candidate, The Electric Horseman ve En İyi Film de dâhil olmak üzere yedi dalda Oscar'a aday gösterilen All The President's Men gibi filmlerde de rol aldı.

Redford, ilk yönettiği uzun metraj sinema filmi Ordinary People'la, En İyi Yönetmen dalında Amerika Yönetmenler Birliği, Altın Küre ve Oscar'a aday gösterildi. 
Ardından The Milagro Beanfield War ve A River Runs Through It filmlerini yönetti ve yapımcılığını üstlendi. 
A River Runs Through It'le En İyi Yönetmen Dalında Altın Küre'ye aday gösterildi, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dalında iki Oscar adaylığı ve Quiz Show'la da Altın Küre Ödülleri'nde En İyi Yönetmen dalında aday gösterildi. 
The Horse Whisperer filmiyle iki Altın Küre adaylığı aldı. 
Diğer yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendiği filmler şöyle: The Legend of Bagger Vance, Lions for Lambs, The Conspirator ve The Company You Keep. 
Redford, hayatının büyük bir kısmını da 1981 yılında kurduğu ve vizyonu olan yeni senarist ve yönetmenleri destekleyip geliştirmeye için kurduğu Sundance Institute’a adadı.

CATE BANCHETT (Mary Mapes)

Ünlü oyuncu Blanchett, son dönemde Woody Allen’ın BLUE JASMINE filminde Jasmine karakterini canlandırdı ve bu rolle Oscar ödüllerinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı. 
Jasmine performansıyla aynı zamanda Screen Actors Guild (SAG), Altın Küre ve BAFTA Ödülleri'nde de En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. 
2004 yılında Blanchett, Martin Scorsese'nin Howard Hughes hakkındaki biyografik filmi THE AVIATOR'daki Katherine Hepburn performansıyla Oscar kazandı. 
Bu rolüyle aynı zamanda BAFTA ve SAG ödülü kazandı ve Altın Küre Ödülü'ne aday gösterildi.
 I'M NOT THERE'deki performansıyla Altın Küre, Independent Spirit, birçok eleştirmen cemiyeti ödülü ve 2007 Venedik Film Festivali'nde En
İyi Kadın Oyuncu dalında Volpi Cup kazandı. 

İlk Oscar' adaylığını, BAFTA, Altın Küre, London Film Critics Circle Ödülünü, Shekhar Kapur’un ELIZABETH filmindeki Kraliçe I. Elizabeth performansıyla aldı. 
Aynı zamanda NOTES ON A SCANDAL filmindeki performansıyla Oscar, Altın Küre ve SAG Ödüllerine aday gösterildi. 
Buna ek olarak Blanchett, Joel Schumacher’in VERONICA GUERIN ve in Barry Levinson’ın BANDITS filmleriyle En İyi Kadın Oyuncu dalında, Altın Küre'ye aday gösterildi. 

Şubat 2014'te Blanchett, George Clooney'nin yönettiği THE MONUMENTS MEN'de oynadı. 
Blanchett, Disney'in filmi CINDERELLA'da üvey anneyi oynadı. Ayrıca iki Terrence Malick filmi The Voyage of Time ve Knight of Cups'ta rol aldı. 

Blanchett, Peter Jackson’ın The Lord of the Rings üçlemesinde Galadriel'i canlandırdı ve kısa süre önce de The Hobbit: An Unexpected Journey filminde yine aynı karakteri ekrana taşıdı.

Bazı diğer filmleri şöyle: Joe Wright’tan HANNA; Ridley Scott’tan ROBIN HOOD; David Fincher’dan THE CURIOUS CASE OF BENJAMIN BUTTON; Steven Spielberg’den hasılat rekorları kıran INDIANA JONES AND THE KINGDOM OF THE CRYSTAL SKULL; Steven Soderbergh’den THE GOOD GERMAN; BABEL; ve Wes Anderson’dan THE LIFE AQUATIC WITH STEVE ZISSOU.



ELIZABETH MOSS (Lucy Scott)

Elizabeth Moss, ödüllü TV dizisi olan, son yedi bölümü bu sene başında yayınlanan "Mad Men"de ikonik Peggy Olson rolünü canlandırdı. 
Dizinin aldığı birçok ödülün yanı sıra, Moss 6 Emmy Ödülü adaylığı, bir Altın Küre adaylığı, iki SAG adaylığı aldı ve üç yıl üst üste bir dram dizisindeki En İyi Kadro SAG Ödülünü kadroyla birlikte paylaştı. 

Moss ayrıca Jane Campion'ın çok beğenilen mini dizisi "Top of the Lake"te de rol aldı ve bir film ya da mini dizide En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde Critics Choice TV ödülü ve Altın Küre ödülü kazandı. 
Aaron Sorkin'in beğenilen ve ödüllü dizisi "The West Wing"de, Martin Sheen'in oynadığı başkanın kızı Zoey Bartlett'i canlandırdı. 

Sinemada Moss, altı filmin prodüksiyonunu tamamladı. Ben Wheatley'nin yönettiği, Tom Hiddleston, Sienna Miller ve Jeremy Irons'ın da rol aldığı High-Rise, 2015 Toronto Uluslararası Film Festivali'nde gösterilecek; Reed Morano'nun yönettiği ve Olivia Wilde'la Luke Wilson'ın oynadığı, dünya galasının Tribeca Film Festivali'nde yapılan dram Meadowland, Alex Ross Perry'nin yazdığı ve Berlin Uluslararası Film Festivali'nde büyük beğeni toplayan Queen of Earth. 

Moss'un diğer filmleri şöyle: Mark Duplass'la oynadığı (Sundance Film Festivali 2014) The One I Love, Alex Ross Perry'nin yönettiği ve Jason Schwartzman'la (Sundance Film Festivali 2014) oynadığı Listen Up Philip, Walter Salles'in klasik Jack Kerouac romanı On The Road'ın uyarlaması, Get Him to the Greek, The Missing, Girl Interrupted, Mumford, A Thousand Acres ve Virgin. 
Bu senenin başında, Elisabeth Moss, Broadway'de "The Heidi Chronicles"ta, Wendy Wassestein'in Pulitzer ve Tony ödüllü oyununun yeni versiyonunda oynadı ve Moss baş karakteri canlandırdığı rolüyle Tony, Drama League ve Outer Critics Circle Ödülüne aday gösterildi.

TOPHER GRACE (Mike Smith)

Topher Grace, seyircilerin dikkatini ilk olarak "That '70's Show" dizisinin yıldızlarından biri olarak çekti, ardından birçok sinema filminde oynadı. Topher şu an Brad Pitt'le birlikte yeni Netflix kara komedisi War Machine'de oynuyor. 
Topher aynı zamanda kamera arkasına da geçti ve Isaac Rentz'in yönettiği romantik komedi One Shot'ı tamamladı, filmin hem yapımcılığını üstlendi hem de rol aldı. 
Universal tarafından 2016'da çıkması beklenen gerilim filmi HOME'un çekimlerini tamamladı. 
Beyazperdede Topher, In Good Company ve 2004'teki P.S.'le National Board of Review'dan yılın en çıkış yapan erkek oyuncu ödülünü kazandı. Bunun yanı sıra New York Film Eleştirmenleri ödüllerini aldı. 

Steven Soderbergh'in yıldızlı kadrosu olan filmi Traffic'te oynadı, ayrıca 2001'de SAG ödülü kazandı.

Diğer filmleri şöyle: Christopher Nolan'dan Interstellar, Gary Marshall'dan, Anne Hathaway, Bradley Cooper, Jamie Foxx ve pek çok başka oyuncunun bulunduğu yıldız kadrolu Valentine's Day, Sam Raimi'den Spiderman 3, Robert Luketic'ten Win a Date with Tad Hamilton, Mike Newell'dan Julia Roberts'la birlikte oynadığı Mona Lisa Smile, Soderbergh'in Ocean's 11 ve Ocean's 12'inin yanı sıra Jesse Eisenberg ve Kristen Stewart'lı American Ultra.





YAPIM EKİBİ HAKKINDA

JAMES VANDERBILT (Yazar/Yönetmen/Yapımcı)

James Vanderbilt, Güney Kaliforniya Üniversitesi Sinema Yazarlığı Programı'ndan mezun olduğundan beri profesyonel olarak yazı yazmaktadır. 
Norwalk, Connecticut'lı olan Vanderbilt, ilk senaryosunu mezun olmadan 48 saat önce satmış ama film hemen çekilmemiştir. 
Kendisi birçok filmin senaristliğini ve yapımcılığını üstlenmiştir. 
Bunlardan bazıları şöyle: Writer's Guild of America tarafından En İyi Uyarlama Senaryo dalında ve USC Scripter Ödülüne aday gösterildiği Zodiac ve White House Down. Diğer filmleri ise şöyle: The Amazing Spiderman filmleri, The Rundown, The Losers ve yeni film Independence Day: Resurgence.
Vanderbilt, hikâye odaklı eğlence ve içerik şirketi Mythology Entertainment'ın kurucu üyesidir. 
Karısı ve çocuklarıyla Malibu, Kaliforniya'da yaşamaktadır. 
TRUTH, kendisinin yönetmenlik yaptığı ilk filmidir.

BRADLEY J. FISCHER (Yapımcı)

Bradley J. Fischer kariyerine 1988 yılında Phoenix Pictures'da başladı ve 2007 yılında prodüksiyon ortak başkanlığına kadar yükselerek, şirketin sinema filmlerinin çoğunun sorumluluğunu üstlendi. 
2012 yılında Fischer, ortağı James Vanderbilt'le (The Amazing Spiderman, Zodiac) bir sinema ve televizyon yapım şirketi olan Mythology Entertainment'ı kurdu. 
Yönetmenliğini Roland Emmerich'in yaptığı, Channing Tatum ve Jamie Foxx'un oynadığı White House Down, şirketin ilk projesiydi. 

Phoenix Pictures'taki 13 yıllık görevi sırasında Fischer, birçok önemli sinema filminin bulunması, geliştirilmesi, tanıtımı ve yapımından sorumluydu ve yedi yıl süresince yedi filmin yapımcılığını üstlendi. 

Fischer'ın Phoenix'te yapımcılığını yaptığı bir film de, Martin Scorsese'den, Mystic River ve Gone Baby Gone'un beğenilen yazarı Dennis Lehane'in New York Times'ın çok satanlar listesine giren kitabından uyarlanan Shutter Island’dı. 
Fischer'ın bir diğer filmi de yapımcılığını üstlendiği David Fincher filmi Zodiac'tı. 
2007 Cannes Film Festivali'nde özel gösterim için seçilen filmde Jake Gyllenhaal, Mark Ruffalo ve Robert Downey Jr. oynuyor. 
Paramount Pictures ve Warner Bros'tan çıkan film dünya çapında beğeni topladı ve 2007'nin en çok izlenenlerinden biri oldu. 

2010 yılında Zodiac, Entertainment Weekly, Time Out New York, The Chicago Tribune ve The New York Post'un yanı sıra, dünya çapında birçok eleştirmen ve gazeteci tarafından on yılın en iyi on filminden biri seçildi. 

Fischer aynı zamanda Darren Aronofsky'nin, başrolünü Natalie Portman'ın canlandırdığı Black Swan filminin de sorumlu yapımcılığını üstlenmişti. 
Film, Fox Searchlight'tan çıkmış ve çok sağlam övgüler toplamış, dünya çapında 330 milyon dolar gişe yapmış ve En İyi Film dâhil olmak üzere beş dalda Oscar'a aday olmuş ve Natalie Portman'a da En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ını kazandırmıştı. 

Fischer'ın yapımcılığını üstlendiği yeni projeler şöyle: The Overlook Hotel, The Unpleasant Professions of Jonathan Hoag, Ambulance.

BRETT RATNER (Yapımcı)

Hollywood'un en başarılı sinemacılarından biri olan Brett Ratner’ın farklı tarzdaki filmleri dünya çapındaki seyirciler arasında ses getirdi. 
Brett, Charlie Sheen ve Chris Tucker'lı Money Talks filmindeki ilk yönetmenlik denemesinden önce kariyerine müzik klipleri yöneterek başladı. 
Ardından iyi gişe yapan Rush Hour ve başarılı devam filmleri geldi. 
Brett aynı zamanda The Family Man, Red Dragon, After The Sunset, X-Men: The Last Stand, Tower Heist ve Hercules gibi filmleri de yönetti. 

Ratner aynı zamanda yapımcılıkta da başarılı oldu. 
2015'teki TRUTH filminden önce görev aldığı filmler arasında hit komedi Horrible Bosses ve devam filmi, yeniden uyarlanan Pamuk Prenses masalı Mirror Mirror yer alıyor. 
Johnny Depp'in oynadığı Black Mass filminde de sorumlu yapımcıydı. 
Yeni RatPac projelerinden bazıları şunlar: Tom Hiddleston ve Elizabeth Olsen'lı I Saw The Light, henüz adı belli olmayan Howard Hughes projesi, Warren Beatty'nin yazıp yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği bir film ve çok beklenen, Leonardo DiCaprio'nun rol aldığı The Revenant. 

Diğer projeleri arasında belgeseller Catfish, Emmy ödüllü Woody Allen: A Documentary, Helmut By June ve I Knew It Was You: Rediscovering John Cazale yer alıyor.
 Kendisi aynı zamanda Altın Küre'ye aday gösterilen Fox dizisi "Prison Break"in sorumlu yapımcılığını üstlenmişti ve hit filmi "Rush Hour"dan uyarlanan aynı adlı TV dizisinin de sorumlu yapımcılığını yapıyor. 
Brett, iş ortağı James Packer'la birlikte, 2013 yılında film finansman, prodüksiyon ve medya şirketi RatPac Entertainment'ı kurdu.