21.12.14

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku :: Adam Kadını Çok Seviyor


Sarıp da tabakasına koyduğu biçim biçim sigaralarını kişileştirip onlarla sohbet edecek kadar içine dönük, bir barda DJ'lik yapacak kadar sosyal; ama toplum baskısının her türüne de tepkili bir adamdır Arif (Erdal Beşikçioğlu).

Henüz hiçbir kitabı yayınlanmadığı halde kendini yazar taifesinden gören, geniş ve renkli bir arkadaş çevresine rağmen, daha bi geniş, daha bi renkli görünen iç dünyasında yaşarken daha bi kendi olan, gençliğinin son demlerinde debelenen güzel bir dostumuzdur Arif..

Onun için aynı zamanda, sadece sokakta şöyle bi görüp de etkilendiği bir kadının peşine düşecek, onunla tanışmaya can atacak denli, kendini dürtülerinin emrine bırakmış bir 'aşk adamı' da diyebiliriz..

Filmin karakterlerini tanıtmak -işimiz icabı- bir zorunluluk, ama öte yandan, her 'gerçek' insanla karşılaştığımızda olduğu gibi, bunu tam anlamıyla becerebilmek de imkânsız bir şey..

Unutmayalım ki Arif bir otomobil değil, bir insan; gösterebildikleri ve gösteremedikleriyle ya da göstermek istemedikleriyle, karmakarışık bir adem..




Her normal erkek gibi kadınları sever Arif; kadınlar da bu olgun, ama karizmatik görünümlü, asi tavırlı adama karşı boş değillerdir doğrusu..

Ve her normal erkek gibi o da 'standart' kadınlardan ve onlarla giriştiği 'standart' ilişkilerden oldukça şikayetçidir..

Hayatlarına 'ilişerek' ilişkiye girdiği kadınlar -normal olarak- ondan hep bi şeyler beklemekte, başkalarının sözlerinden etkilenerek onu yargılamaktadır; ama Arif, bütün bunlardan hiç hoşlanmamaktadır..
Onun hayalindeki kadın ve onunla olan ilişki süreci, bunlardan tamamen farklıdır..




O ilişki kurmak değil, aşık olmak istemektedir; daha doğrusu, büyülenmek istemektedir..
Günlük problemlerin, ihtiyaçların, dertlerin, çevresel olumsuzlukların etkilemediği, kendilerine has bir dünyada, sadece ikisine yer olmalıdır..

Hep aradığı ve sonunda da bulduğuna inandığı, Müzeyyen'i (Sezin Akbaşoğulları) istemektedir o..




Erkeğinden bir şey beklemeyen, onun yaptıklarına ya da yapamadıklarına yönelik hesap sormayan; ama, kendisine hesap sorulmasından da asla hoşlanmayan, eylemlerinde tamamen 'bağımsız' takılan bir kadın..

Arif, böyle bir kadını çözebilmek; davranışını, düşüncelerini ve duygularını anlayabilmek de istemektedir, öte yandan..
Fakat şunu unutur; Arif'lerin Müzeyyen'leri anlayabildiği o an, hayata dair tüm sırlar da açıklığa kavuşmuş olacaktır..
Yani Arif, bir imkânsızdan bahsetmekte, bir mucize istemektedir..

Evet, çok şey istemektedir Arif; adeta 'imkânsızın hayali'nin peşinden gitmektedir..

Yıllarca aradığı o sevgiliyi, Müzeyyen'de bulmuştur; lâkin, şu dünyada hiç kimse 'kusursuz' değildir.. ki işte o, bunu da unutmuştur..
Belli ki dostum.. Arif'in duvara toslamasına az kalmıştır..




Böyle Buyurdu Çiğdem

Okumadım ama, senaryolaştırıp film yapmanın epey zor olduğu söylenen aynı adlı romandan esinlenen Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, üst düzey oyunculukları, mükemmel yönetmenliği, sağlam sinematografisini daha da parlatan kusursuz kurgusu, Harun Tekin imzalı orijinal müziği ve -beni her dinlediğimde can evimden vuran Replikas'ın Bahar'ı dahil- seçilmiş muhtelif parçalarıyla, Sinemamız'da nadir rastlanan bir romantik drama..

2011'de Geriye Kalan'la kendini müjdeleyen Çiğdem Vitrinel, bu filmle resmen kendini ispatlıyor..

Ekrana yazılan, duvarlara kazınan yazıları bir 'yabancılaştırma efekti' gibi kullanması; kahvede ahkâm kesen erkekler topluluğundan ve müzik parçalarından yararlanma biçimiyle, bir 'epik tiyatro' havası da estiren Vitrinel, yine aşk ve ilişkiler içindeki insana, yine tarafsız bir pencereden bakıyor..
Yine sanat yapmak için kasmadan, ama sinemasal estetikten de taviz vermeden, öyküsünü çok iyi anlatmayı beceriyor..




İyi güzel de, neden Arif efendiye son sözü söyleme ve öcünü alma imkânı tanıyorsun Çiğdem?.
Kaybedenin, dövülenin ve öldürülenin hep kadın olduğu şu boktan memlekette, neden, hem de Müzeyyen gibi güçlü bir kadını harcamaya çalışıyorsun?.

Peki ya sen Numan..
Kadın yönetmen ve kadın senaristlerin bu tercihine, haza bir erkek olarak neden sadece sen karşı çıkıyorsun?.
Onlar mı tuhaf, erkek bir Feminist olarak sen mi tuhafsın?. anlamadım gitti..

Neyse.. ne diyecektim.. ha!.
Bunda elindeki senaryonun payı da büyük elbet ama- benim anladığım kadarıyla Vitrinel, anlattığı öykülerini, bir yere kadar, muhakkak sonuçlandırmaktan yana bir yönetmen..
Mümkün olduğu kadar belirsiz bırakmak istemediği filmlerinin finalini net bir biçimde noktalamayı seviyor..




Bir açıdan doğruyu yapıyormuş, öyküsüne güzel bir nokta koyuyormuş, seyircisini nispeten rahatlatıyormuş gibi görünüyor bu seçim; lâkin sinema, biraz da belirsizliklerle oluşturduğu büyüsüyle etkileyici olan bir sanat değil midir?.
Örneğin, bu film de finalini biraz erken yapsa, Arif'in sokakta arkadan gördüğü Müzeyyen'in tam da yüzünü gösterdiği o sahnenin, o son karesinde hem film, hem de hayat dursa..


Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku

Yönetmen: Çiğdem Vitrinel
Senaryo: Çiğdem Vitrinel, Ceyda Aşar, İlhami Algör (roman)
Oyuncular: Erdal Beşikçioğlu, Sezin Akbaşoğulları, Ege Aydan, Hare Sürel, Derya Alabora, Harun Tekin
Yapım: 2014, Türkiye, 107'

8  /10