Evli ve iki çocuklu, yakışıklı
olduğu kadar karizmatik de biri olan Michael Kohlhaas (Mads Mikkelsen),
kendine ait arazide at yetiştiriciliği ve ticareti ile uğraşan,
kimsenin etlisine sütlüsüne karışmadan hayatını
sürdüren, işinde gücünde bir ağbimizdir..
Bir gün yardımcısı César
(David Bennent) ile birlikte atlarını satmaya panayıra
götüren Michael'ın önü, bölgenin derebeyi
olan ve kendisine baron denen bir piçin cibilliyetsiz uşakları
tarafından kesilir..
Şimdiye kadar söz konusu bile edilmeyen -ama keyifleri şimdi öyle istediği için- kendisinden geçiş belgesi talep eden bu adamlara bir türlü laf
anlatamayan dostumuz, iki atını onlara rehin bırakmak zorunda kalarak ancak yoluna devam edebilir..
Panayırdan geri döndüğünde, günlerce ve aç biilaç yük taşımada kullanılan caanım atlarını yara bere içinde -durumu kontrol etsin diye orada bıraktığı- yardımcısı César'ı da köpekler tarafından parçalanmış vaziyette gören kahramanımızda şafak atar tabii..
Her şeye rağmen kendine hakim olan
Bay Kohlhaas, bu başa bela heriflerle adalet marifetiyle mücadele
etmeye kararlıdır..
İki atını bıraktığı gibi teslim
almak ve yardımcısıyla birlikte uğradığı her türlü
zarar için, tazminat isteğiyle dava açar..
Tahmin edileceği üzre, arkasını
ta kralın sarayına dayamış Baron'a karşı adalet hiç bi
şekilde çalışmayacaktır..
Üstelik bunu kendilerine yapılmış
bir hakaret olarak algılayan, insanlıktan çıkmış bu
iğrenç zihniyet daha da ileriye gider ve pis elleri, Michael
Kohlhaas'ın sevdiceğine kadar uzanır..
Bu çok büyük bir
acıdır ve dayanılası değildir..
Şimdi isyan vaktidir..
Barışla alamadığı adaleti, savaşla
kazanmaya ant içen kahramanımız, zamanla küçük
bir orduya dönüşen çetesiyle, isyanı alabildiğine
yükseltir..
Onun içini yakan nefret ateşi
-yaptıklarıyla ölümü hak edenlere- artık ölümün
ta kendisi olarak geri dönmektedir..
Alman yazar Heinrich von Kleist’in
(1777–1811) aynı adlı novellasından sinemaya uyarlanmış bir
film bu..
Tamam 'kötü' diyecek halim
yok ama -potansiyeli gereği ve her türlü elverişliliğine
karşın- 'pek iyi' olabilecek filmde öncelikle bir 'yönetmen
zafiyeti' fark ediliyor..
Hikâye anlatımında vuku bulan
teklemelerin kaynağı da buydu zaten..
Aşırı bi şekilde kullanılan 'yakın
plan' çekimlerle olan bitenin -tam anlamıyla-gösterilememesi
sorunu da, büyük ihtimal bir plato/bütçe
yetersizliği gereğiydi sanırım..
Genel olarak hissedilen 'ağır tempo'
gayet yerinde bir seçimken, yaratılan atmosfere katkı
sağlayan ses ve müzik kullanımını da başarılı buldum..
Özellikle Jagten (2012)'deki
rolüyle hafızamıza kazınan Mads Mikkelsen, burada da -filmin
en güzel yeri olan- final sekansındaki 'sözsüz'
oyunculuğuyla yine döktürüyor..
Bu arada, muhteşem bir sanat eseri
olan Holy Motors (2012)'da tam anlamıyla devleşen Denis Lavant'ı,
kısa ama çarpıcı etkisi net bir performansla izlemek de
hoştu..
Zalime İsyan Haktır
Bugünlerde aynen yaşadığımız
gibi- dünya kurulduğundan beri haklılığın ve masumiyetin
değil, zorbalığın ve de gücün borusunun öttüğünü
hatırlatan film, bu adaletsizlik zincirinin kırıldığı hissini
veren anların sadece kısa bir rüyadan ibaret olduğunu da
ekliyor..
Ki bunu idrak eden insan, ezeli ve
ebedi bir sonsuz karanlığa düşmenin umutsuzluğuna kapılmasın
da ne yapsın!.
Gecikmiş adaletin -getirdiği sonuçlar
itibarıyla- adaletsizliğin ta kendisi olabileceğine dair de çok
net bir örnek sunuyor film..
Köroğlu misali isyan ederek dağa
çıkan Michael Kohlhaas'ın peşine takılan film, başlarda
yücelttiği bu tavırdan bir yerden sonra, kahramanıyla
birlikte çark ediyor belki ama -bana sorarsanız eğer-
adaletsizliğe uğrayan herkesin, zor kullanarak dahi olsa kendi
adaletini kendisinin gerçekleştirmesinden tarafım ben..
Şurası gerçektir ki bu yolun
dışında ne yaparsa yapsın, adalet asla onun yanına geçip
de "Pardon kardeş zamanında hata etmişiz.. Buyur, bu senin
hakkın olan adalet" demeyecektir..
Aksine, haksızlık karşısında
sesini çıkarmadığı sürece, zalim unsurlar onun daha
da tepesine binecektir..
Peki bu -şiddet de içeren-
haksızlığa isyan ya da devrim, kesin bir çözüm
müdür adaletsizliğe?.
Elbette ki değil, ama şurası da
kesin ki Kohlhaas isyan etmeseydi eğer, 'gecikmiş' de olsa adaletin
a'sını bile göremeyecekti..
Öyleyse açıkça
görünen şudur: Tamamen adil bir düzen, şu dünya
üzerinde asla var olmamıştır, olmayacaktır da..
Çünkü -son tahlilde-
insan kötüdür, zalimdir, çıkarcıdır, kendine
Müslüman, kendine insandır..
'Adaletsizlik - İsyan - Adalet -
Adaletsizlik - İsyan..' kısırdöngüsünden ibarettir
aslında 'toplumsal yaşam' dediğimiz şu süreç..
Michael Kohlhaas / Adalet İçin
Yönetmen: Arnaud des Pallières
Oyuncular: Mads Mikkelsen, David
Bennent, Denis Lavant, Bruno Ganz
Yapım: Fransa, Almanya, 2013, 122'
3 / 5