24.9.13

Menekşe’den Önce :: Milattan Sonra 1993


Düşünmek bile istemiyorum ama, aranızda/aramızda, "Sivas Katliamı da nedir ki?", "Madımak'ta yaşanan o vahşet de ne?" diye soran, 'dünyadan habersiz' birileri var mıdır?.

Ya da "N'olmuş ki canım.. Birileri kışkırtmış, birileri de dayanamamış yakmış" diyebilen vicdansızlar?!

2 Temmuz 1993’te, kendilerine 'Müslüman' diyen gözü dönmüş kalabalık bir yobazlar güruhunun, çoğunluğu Alevi olan otuz üç yazarı, ozanı ve düşünürü -muhasara altına alınan- Sivas Madımak Oteli'nde hunharca yakarak, boğarak öldürmesidir Sivas Katliamı..

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından bu ilde organize edilmiş olan şenliklere, ellerinde sazları, dudaklarında sözleri ve kucaklarında kitaplarıyla gelmişlerdi onlar..

Ama onları -bu toprakların hiç de yabancısı olmadığı- karanlık beyinli, saldırgan ruhlu, kudurmuş it familyasından yaratıklar bekliyordu orada..
Ellerinde -iyi ve aydınlık olan- her şeyi yakmak için taşıdıkları, intikam ateşleriyle..


Gazeteci yazar Soner Yalçın'ın çektiğini bildiğimiz ve beklediğimiz bu belgesel, bizzat yazarın tutuklanmasıyla meydana gelen engelleri de aşarak, nihayet sinemalarda gösterime girdi..

Fazıl Say'ın müziğiyle katkı verdiği filmin, olaydan sonra dünyaya gelmiş Menekşe kızın gözlemleriyle konuya yaklaşması gayet iyi bir seçim olmuş..

Filme adını da veren bu kızımız, olaya hiç de uzak değildir aslında..

O katliamda, koklamaya dahi kıyamadığı tazecik iki fidanını yitirmenin dayanılmaz acısını çekmiş ve halen de çekmeye devam eden bir annenin, Hüsne Kaya'nın -her şeye rağmen- hayata tutunabilmek için doğurduğu kızıdır Menekşe..



Daha çocuk yaşta ateşe verilerek kül edilen 12 yaşındaki Koray’ın ve 15 yaşındaki Menekşe'nin -hiç göremedikleri- küçük kardeşleridir Menekşe..

Hep çocuk kalacak ağbisi ve ablasından bugün daha yaşlı olan Menekşe, o günlerde olup bitenleri, katliamdan kurtulan ama can yakıcı anılarından, 'cehennemsel' kâbuslarından kurtulamayanlardan öğrenmek ister..

Aynı ateşi hissetmiş, aynı dumanda boğulmuş ama son anda kurtulmuş yazar Lütfiye Aydın'la başlayan bu yaslı ziyaretlerinin sonunda hem o, hem de biz seyirciler, bir zamanlar bu ülkede yaşanmış bir büyük vahşeti -göz yaşlarıyla- hatırlarken, Hüsne ve daha nice anaların, canların acısını -bir nebze olsun- anlamaya çalışırız..

Yine aynı ortam olsa, yine aynı masumiyetteki insanları yakabilecek tıynetteki vicdansızlara söyleyecek pek bi lafım yok, lânet okumaktan gayrı..

(Onlara 'Allahsız' değil, 'Vicdansız' diyorum.. Zira onlar bu yaptıklarını Allah'ın emri olarak yerine getirmiş birer iman ehlidir.. Hayır şaka yapmıyorum.. İsterseniz sorun kendilerine, bugün de aynı şeyi söyleyecektir size bu 'hakiki' Müslümanlar.)



Gönül gözü yobazlığın katranıyla kararmışlara değil, haksızlıklara karşı her daim vicdanı kanayan, duyarlı insanlara sesleniyor bu belgesel..

Aslında bu, belgeselden de öte bir şey..

2 Temmuz 1993'te dünyada olup da Sivas'ta o gün, o oteli tutuşturan yangını benliğinde hisseden, ama yılların 'soğutucu' etkisiyle o derin acıyı unutayazanlar için, yara yerini yeniden yakan bir kor ateşidir Menekşe'den Önce; aramıza sonradan düşen gençler için de, ibretlik bir ders mahiyetinde..

Her halükârda varlığıyla, akışına engel olunamayacak gözyaşlarımızla vicdanlarımızı tazelemesi; son günlerde güçlendiğini iyice hissettiğimiz 'insani' direnişimizi, daha da yükseltmesi dileğiyle..