Karısı ve işitme engelli bir
kızından oluşan ailesiyle -ilk bakışta- mütevazı ve de
mutlu bir hayat sürdürdüğü gözlenen, 'mavi
yakalı işçi' bir adamın iç dünyası, âdeta
bir korku filmi plâtosundan farksızdır..
Geceleri, kendini ve aile fertlerini
tehdit altında gördüğü korkunç imajlı
kâbuslar, giderek uyanıkken görünen görsel ve
işitsel sanrılara dönüştüğünde, günlük
yaşantısını sürdürmesi iyice güçleşecektir..
Bu arada, ufukta kararmakta olan
gökyüzü ve çakan şimşekler, büyük
bir kasırganın yaklaştığı haberini kendisine vermektedir..
Bu fazlasıyla tehlikeli durum
karşısında, bütün bu olanlardan ve olacaklardan, kendini
ve de biricik ailesini koruyabilecek muhkem bir sığınak inşa
edip, bir an önce oraya kapanmak, kesinlikle en doğru hareket
olacaktır..
Henüz on yaşındayken, markete gittikleri arabada kendisini bırakarak kaçıp gitmiş, o günden beri de sürekli hastanede yatan/yaşayan 'şizofren' bir annenin varlığıyla ve kalıtsal tehditiyle büyümüş -hasbelkader- meslek edinip, aile kurmuş bir adamın, hayat denen şu arenadaki umarsız çırpınışları..
Film bunu ne kadar öngörüyor
pek de emin değilim, ama onun özellikle yapmayı amaçladığına
inandığım 'hayâti' itirazı çok önemli
buluyorum: "Ey Psikiyatri denen 'bilim' dalı! Psikolojik
sorunları olan insanı, hastaneye kapatıp toplumdan izole ederek ve
ilaç bombardımanına mâruz bırakarak
iyileştiremezsin.. Tam tersine, sorunun daha da derinleşip, önce
o insanı, sonra da en yakınlarını esir almasını anca
seyredersin.."
Sığınaktan çıkışta,
'hasta' kocasının bizzat kapıyı açmasında ısrar eden
kadının, bu hareketiyle, adamın belki tam olarak iyileşmesinde
değilse de belirtilerin gerilemesinde kesin katkısı olduğunu
düşünüyorum..
Ki hemen akabinde 'modern ve mücehhez
tıp' devreye girerek, hastalığın seyrini en dibe doğru
hızlandırmayı becerecektir..
Oysa benim -tecrübeye de dayalı-
iddiam şudur ki, takıntı ve fobi gibi psikolojik sorunlar -henüz
derinleşip kronikleşmeden- sadece ve sadece, hastanın kendi
kendine müdahalesiyle sorun olmaktan çıkabilir..
Bu müdahalelerin başta gelenleri,
sosyalleşme, kendi kendine telkin ve korkuların, takıntıların
üstüne üstüne gitmekten ibârettir..
Bu
safhada, ilaç dâhil diğer her türlü girişim,
boşa kürek çekmekten ibârettir..
Bazı sahnelerde, Alfred Hitchcock'un
The Birds'ünü hatırlatırcasına kuşları kullanan film,
yine, kuş sürülerinin gökyüzündeki 'kara
bulutlar misâli', büyüleyici danslarını da en güzel
şekilde değerlendiriyor..
Bizdeki onlarca yıl aralıklarla gelen
büyük depremlerden farksız; ancak çok daha sık
tekrarlanan ve geçtiği yerlerde enkâz bile bırakmayan
kasırga ve de hortumların Amerikan halkında yarattığı
psikolojiyi hep merak etmişimdir..
Michael Shannon ile Jessica Chastain'in
güçlü performanslarıyla insanı zaman zaman
soluksuz bırakan film, bu doğa olayının insan üzerindeki
etkisini -kâbuslar da dâhil- tüm gerçekliğiyle
gösterirken, çok başarılı..
Kâbusları ayırt etmek mümkün
olsa da, sanrılarla gerçeğin sınırlarının tamamen
belirsizleştiği anları betimleyen sahnelerde, filmin kahramanı
kadar seyirciyi de 'çaresiz' bırakan, her açıdan
mükemmel çekilmiş bu film, son derece etkileyici,
dramatik ve psikolojik bir gerilim..
Take Shelter / Sığınak
Yönetmen: Jeff Nichols
Senaryo: Jeff Nichols
Tür: Gerilim, dram
Oyuncular: Michael Shannon, Jessica
Chastain, Shea Whigham
Yapım: ABD, 2011, 120′
8 /10