"Koskoca bir ülkenin
insanları, plânlı programlı bi şekilde körüklenen
yangınlardan kurtulmanın çaresi olarak, tozdan dumandan
ancak fark edip de sarıldıkları şeyin, az sonra beyinlerine
şiddetle inecek bir balyoz olduğunu anladığında, artık her şey
için çok geçtir.." der, Yakın Tarih
uzmanımız Mehmed Numan...
Sayın Numan'ı bir kez daha haklı
çıkaracak bir acı gelişmenin, yâni, yıllarca
üzerinde ince ince çalışılan ve 1980 yılının Eylül
ayında da şartların artık iyice olgunlaştığı, 12 Eylül
Askeri Darbesi'nin arifesindeyiz..
Politik cepheler çoktan
belirlenmiş, her gün ölüm kusan silahlar yeni
kurbanlara yöneltilmiş ve çelişkiler alabildiğine
keskinleşmiştir..
İstanbul'un Balat semtini kendilerine
mekân seçmiş Yaşar (Mustafa Uzunyılmaz), Apo (Orhan
Ekşin), Kovboy Ali (Ferit Kaya), Cevat (Volga Sorgu) ve Ertuğrul
(Ufuk Bayraktar)'dan oluşan bir şarapçı/serseri grubu
-kafayı kullanarak- sağcılarla solcular arasındaki her geçen
gün yükselen 'ezeli' çekişmeyi, bedavadan karın
doyurmanın bir yolu olarak keşfetmişlerdir..
Aynı mahallenin zıt sâkinlerinden 'Devrimci/Komünist' Sinan (Engin Altan Düzyatan) ile biricik aşkı Lale (Hazal Kaya) ve 'Ülkücü/Faşist' Gültekin (Murat Garibağaoğlu), bu 'çıkarcı' güruhu sempatizan yaparak, dâvâlarına bir katkı sağlayacağını zannetmekte (Yâni ne kadar salaklar, anlayın.) bunun için de sık sık evlerine dâvet edip yemek vermektedirler.. (Politik olmak, salak olmaya engel değildir de denebilir.)
Hangi sofraya otururlarsa, onların
borusunu öttüren, serseri ama uyanık arkadaşlar, olası
bir Komünist ihtilalde kendilerine bedavadan ev verecek
sandıkları solculara bu yüzden daha bi yakın durmaktadırlar..
Sonunda gün gelir ve devrim
gerçekleşir.. Daha doğrusu onlar öyle zanneder.. Sinan
ve yoldaşlarının yaptığı ihtilâle bayağı da bi sevinir
garibanlar.. Lâkin, bunun bir Askeri Darbe olduğu gerçeğini
öğrenmekte de gecikmezler..
Hem acı gerçeği öğrenmişler,
hem de birer 'evsiz' olarak, sokağa çıkma yasağına karşı
gelmekten, içeri tıkılmışlardır..
Aslında bu durum onların işine
gelmiş; hem başlarını sokacakları bir yer, hem de hiç
çaba göstermeden karınlarını doyurmanın yolunu
bulmuşlardır..
Nasıl bir 'ilâhi senaryo' tesadüfüyse artık, dışardayken tanıştığımız filmin bütün kadrosu, kodeste de aynen birbirini bulmuştur..
Kötü
Filmin İyi Fragmanı
Geçmişte yaşanan, siyasi ve
acı tecrübelere komedi gözlüğüyle bakmak,
sinemamız için yeni bir şey değil..
Devrimi çoktan geçtik,
'Bir ihtilâl mi, yoksa darbe mi?' tartışmalarının hâlâ
sürdüğü 27 Mayıs 1960'a, 2010 yılında aynı mizahi
gözlükle bakan Memlekette Demokrasi Var filmi, 'sözde'
bir köy delisinin, Yassıada'ya hapsedilmiş Adnan Menderes'i
kurtarma çalışmalarını anlatırken, biz seyircilere epey
bi azap çektirmişti..
'12 Eylül Hiç Bu Kadar
Komik Olmamıştı' sloganlı Bu Son Olsun da -sağolsun- benzeri bir
eziyeti yeniden yaşatmış oldu..
Oysa ki, hem de aynı 12 Eylül'ü,
sululuğa kaçmayan bir mizahla şekerlendirmiş dramıyla pek
güzel anlatabilen, Beynelmilel gibi bir örnek önümüzde
dururken, bu işlere bu kadar sallapati girişilmemeli derim ben..
Aslında film -iyi kullanılırsa eğer- oldukça verimli açılımlarla güzel bir sonuca ulaşabilecek özgün bir fikirden hareket ediyor: Karnını doyurmak ve şarapla kafayı bulmaktan başka bi derdi olmayan bir grup berduşun gözüyle 12 Eylül 1980 Darbesi..
Belli ki, ilginç ve potansiyeli
yüksek bu 'ön fikri' hayata geçirmeye soyunan filmci
arkadaşların, buna ekleyecek başka sözleri olmayınca, içeri
tıkılan tüm kahramanlarıyla birlikte film de âdeta
kendi içine hapsediliyor.. Daha sonra da hiçbir gelişme
gösteremeden, 'kavruk' bi şekilde sona eriyor..
Öte yandan, 'darbeyi -yanlışlıkla-
solcuların yaptığı devrim olarak anlama' esprisi de doğru dürüst
tek espri olarak, henüz filmin başlarında kullanıldıktan
sonra, elde -mizahi açıdan da- işe yarar bir şey kalmıyor..
Bu cümleden olarak, filmin
fragmanı, sinema tarihinde yeri olduğunu sandığım, 'Kötü
Filmin İyi Fragmanı' ödülüne lâyık bir
çalışma..
Filmi tüm kusurlarından kurtaran mükemmel kurgusuyla fragman, âdeta göz kamaştırıyor..
Belki filmi değil ama, gerçekten de insanda çok yanıltıcı bir izlenim bırakan bu fragmanı izlemeyi herkese öneririm..
Filmi tüm kusurlarından kurtaran mükemmel kurgusuyla fragman, âdeta göz kamaştırıyor..
Belki filmi değil ama, gerçekten de insanda çok yanıltıcı bir izlenim bırakan bu fragmanı izlemeyi herkese öneririm..
Sonuç olarak, dönemin politik atmosferini -biraz olsun- yaratamayan, sanırım sırf bu zorluktan kaçınmak için büyük bir bölümü hapishane ortamında geçen; o eski günlerden hepimizin zihninde yer etmiş söz ve davranışları, madde madde sıralamadan ibaret bir metinle yola çıkan yapım, 'karakterizasyon' eksikliği had safhada bir takım 'karikatür' tiplerle ve de pek bayat bir mizahla işi kotarmaya çalışıyor ama hâliyle de olmuyor..
Karikatür demişken, Avarel ile
Joe'nun bitmek bilmez kavgalarını aynen kopyalayarak resmen
Daltonlar'a dönüştürülmüş Ülkücü
Biraderler'in, tepişmeden ibaret o 'aksiyon' sahneleri neydi yahu!.
Mizah demişken de, her türlü
haksızlığın, işkencenin, katliamların döndüğü
trajik ve karanlık bir döneme, 'kaba' komedi yapmaya çalışan
bir takım tiplerle yaklaşmanın 'kara mizah' anlamına geldiğini
sanmaya da ayrıca pes diyorum!.
Bu Son Olsun
Yönetmen: Orçun Benli
Senaryo: Orçun Benli, Şükrü
Üçpınar
Oyuncular: Engin Altan Düzyatan,
Mustafa Uzunyılmaz, Ferit Kaya, Volga Sorgu, Ufuk Bayraktar, Hazal
Kaya
Yapım: Türkiye, 2012
1.5 /5
1.5 /5