10.7.09

L’Ennemi İntime :: İnsanın İmkansıza Direnişi


Fransa’nın Cezayir ile olan ilişkileri ya da işgal faaliyeti, bu amaçla Cezayir'e saldırmaya başladığı 1827 yılına kadar; yani, her yönden zayıflayıp çözülen Osmanlı İmparatorluğu'nun, Kuzey Afrika'daki bu eyalet üzerinde olan etkisini de kaybettiği zamanlara dayanır..

Fransa, ancak 1830 yılında, o da kısmen işgal edebildiği bu ülkeye, daha sonra iyice yerleşir, sömürgeci bir yönetim olarak 1962 yılına kadar, buradaki varlığını devam ettirir..

Bu uzun süreçte Cezayir halkı, bazen kesintiye uğrasa da, işgalci güçle olan mücadelesini örgütlü ve örgütsüz olarak sonuna kadar sürdürür ki bu da milyonları aşan can kaybı demektir..
Bunca yıla yayılan işgale karşı, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonunda şiddetlenen karşı direniş, 1954'ten itibaren Cezayir Bağımsızlık Savaşı'na dönüşür..
Fransa'nın, bu haklı direnişe karşı uyguladığı -soykırıma denk düşen- vahşi tepkisinin nedeni, mösyölerin kuskus pilavına olan düşkünlüğüyle açıklanamaz elbet.. Hiç kuşkusuz, Cezayir topraklarının asıl ağız sulandıran varlığı, zengin petrol kaynaklarıdır..

Dost Bildiğin Düşmanlar

Sivilde başka bir mesleği olduğunu öğrendiğimiz Teğmen Terrien (Benoît Magimel), sanırım bizdeki asteğmenliğe denk bir statüde askeriyeye intikal etmiş, aşırı yakışıklı olduğu hususunda hemfikir olsam da -filmin tanıtımlarında iddia edildiği üzre- idealistliği konusunda pek emin olamadığım, sadece, gönül rahatlığıyla 'normal' diyebileceğimiz genç bir adamdır..
Buradaki idealizm bizdeki 'ülkücülük' anlamında kullanılmıyorsa eğer, ortada, idealistleri cezbedecek bir ortam bulunmadığı gibi, kişiyi insanlığından anında soğutacak iğrençlikte bir savaş hali de sürüp gitmektedir..




İşte bu genç Teğmen, 1959 Haziran'ında bir çatışmada bok yoluna giden Teğmen Constantin'in ölümünün hemen akabinde, onun boşluğunu doldurmak üzere, Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN)'yle sürekli çatışan bir bölüğün komutanlığına getirilir..

Teğmen Constantin'in 'bok yoluna gitmesi' hakaret ya da espri olsun diye değildir; o, isyancıların peşindeki iki Fransız birliğinin, birbirlerini düşman sanmaları neticesinde meydana gelen kanlı bir çatışmada hayatını kaybetmiştir..
Fransız ordusu içindeki Cezayir asıllıların, soydaşlarıyla olan boğazlaşmaları yanında, bu 'talihsiz' olay, 'İçimizdeki Düşman' anlamından ziyade, 'yakın ya da dost düşmanlar' manasına gelen filmin adına, adeta bir gönderme gibidir de..

Bu arada, bölgeden törenle uğurlanan, ‘Legion d'honneur’ nişanıyla süslenmiş tabuta, birliğine henüz katılmakta olan yeni Teğmen Terrien 'in bir anlık bir bakışı vardır ki gören gözlere çok şey anlatır kuşkusuz..

Koşullardan, daha doğrusu savaş pratiğinden bihaber Terrien 'in komuta edeceği küçük askeri birlikte, ondan başka tek rütbeli olarak, tecrübesiyle 'savaş kompetanı' haline gelmiş Çavuş Dougnac (Albert Dupontel) bulunmaktadır..




Çok sert koşullara sahip dağlık bir bölgede görev yapan birlik, işine, kaldığı yerden ve yeni komutanıyla devam edecek; çember sakallı Binbaşı Vesoul (Aurélien Recoing)'dan aldığı emirle, bölgede olduğu söylenen FLN liderinin peşine düşecektir..

Askeri birliklerin, 'örgüt' mensubu gerillaları pusuya düşürmeye çalışması, ava giderken avlanılmak gibisinden ‘ölümcül’ yanlışlıklar yapılması, yardım ve yataklık yapabilecek civardaki köylere baskınlar düzenlenmesi ve de köylülere gözdağı verilmesi gibi eylemleri içeren sekanslarla film gelişir..
Aynı şekilde, bütün bu eylemlerin benzerlerinin isyancılar açısından da aynen geliştiği söylenebilirse de; Fransızların uçaklarla, bir bölgedeki tüm Cezayirli savaşçıların üzerine Napalm bombalarını boca ederek onları kavurması, kömürden heykeller haline getirmesi ise, hiç şüphesiz ki aradaki ‘küçük’ farkı, ayrıca ortaya koyar..

"Cezayir Fransa'dır"

Savaşı, diğer yaptıklarından farklı olarak, adeta, bol miktarda Adrenalin salgılatan günlük bir rutin gibi yaşamaya alışmış Çavuş'un, olaylara ve insanlara sert, taviz vermeyen yaklaşımı ile şimdilik 'normal' Teğmen'in hümanist yaklaşımı, beklenildiği gibi, ilk çelişki ve de çatışmaları ortaya çıkarır..
Yine de 'usta asker' Çavuş, acemi Teğmen'in yanlışlarını, eksiklerini münasip bir dille düzeltir, saygıda kusurda bulunmayarak, kesin ve kararlı tavrını onu rencide etmeyecek bir olgunlukla ortaya koyar; ki böylece ikili arasında her an beklenilen büyük çatışma pek yaşanmaz..

Ancak Teğmen açısından olumsuz şartlar, Çavuş'la ilişkide olduğu gibi, öyle kolayca baş edilebilecek nitelik ve nicelikte değildir..
"Cezayir Fransa'dır" anlayışına iman etmiş komutanlarına: "Dediğiniz gibi, Cezayir Fransa olsaydı eğer, insanlarına eşit haklar verilirdi, yurtlarına da sömürge muamelesi yapılmazdı" diyebilen ve "FLN 'ye savaşması için nedenleri biz veriyoruz" diye de ekleyen; "Barbarlarla barbarca savaşmalısın, henüz yenisin, elbet dediğime geleceksin" diyenlere de: "Sanmıyorum" yanıtını verebilen genç Teğmen Terrien, acaba, yaşadığı haşin süreç içinde bu normalliğini sürdürebilecek; insanca reflekslerini yitirmeden, dik kalabilecek midir?





‘Gerçek’ bir savaş filmi

Yönetmenliğini Florent Emilio Siri'nin yaptığı, 2007 yılı yapımı bir Fransız filmi olan L’Ennemi İntime, bu 'hayasız' işgali sürdüren Fransız ordusuna karşı direnen Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN)'nin verdiği mücadelenin, 1959 yılına denk gelen döneminden bir kesit sunuyor..

Salt, Cezayir’in özgürlük mücadelesini yansıtmayı amaçlamadığı çok açık olan, ancak, Fransa tarafından uzun yıllar boyunca inkar edilmiş, karanlıkta kalması tercih edilmiş ve yüzleşilmemiş bir tarihi gerçeğin yeniden konuşulmasını sağlayan bu filmin, özellikle bir Fransız yapımı olması sebebiyle -her şeye rağmen- değerli olduğunu düşünüyorum..

Olaya, Fransa tarafından bakmasına karşın, korkulan gerçekleşmiyor; her iki tarafın yanlışları ya da vahşetleri tarafsızca yansıtılmaya çalışılırken; film, asıl amaçladığı şeyi, yani savaşın -kim olursa olsun- tüm 'piyonlarını' insanlıktan çıkarmadaki maharetini, çarpıcı bi şekilde ortaya koyuyor..
Elbette, gerçekçi davranarak, tarihi hadisenin başlangıcı veya geçmişi hakkında, geniş bir açıklama yapması umulmayacak filmde, Fransa'nın Cezayir’de, tam yüz otuz yıl uyguladığı en adi sömürgeciliğin izleri de pek görülemiyor..

Mevcut tarihi gerçeklerin mide bulandıran, iç burkan halet-i ruhiyesinden bir süreliğine de olsa kendimizi soyutlayabilirsek eğer, L’Ennemi İntime’i, 'çetin koşullar altında insanın mücadelesi ve imkansıza direnişi' gibisinden, evrensel karaktere haiz bir film olarak da değerlendirebiliriz..
Bu açıdan bakmaya devam edersek eğer, yakın zamanlarda pek piyasada görülmeyen, (fantastik olmayan) 'gerçek' tarihi savaş filmlerini özleyenler için, kaçırılmayacak güzellikte bir yapıt da denebilir..




İçimizdeki Düşman, gerilla türü bir savaşı anlatan bir film olarak izlendiğinden olsa gerek, Vietnam başta olmak üzre bir çok benzerini hatırlatsa da; özüme sürekli, Güneydoğumuzda otuz yıldır sürmekte olan düşük yoğunluklu savaşı anımsattı ki, doğrusu ben buna pek bir anlam veremedim.. Bakalım siz verebilecek misiniz?.

4  /5


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)