22.6.09

Osmanlı'nın Dünya'ya Numan’ın da Bir Sergiye Bakışı



Geçen haftaki sanatsal faaliyetlerim müze bazlı, Beşiktaş merkezli ve Osmanlı ağırlıklıydı.. Bi de büyük bir sürpriz saklıydı ki o da az sonra..

Geçen salı günü öğle vakti, vapur iskelesine müteveccih olarak, her zamanki kadim dostum yalnızlığımla beraber yürür iken, yolum üzerindeki Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi'ndeki sergi dikkatimi çekti: Piri Reis'ten Katip Çelebi'ye haritalar..

Daha uzun ve kapsamlı adı: 'UNESCO 2009 Uluslararası Katip Çelebi Yılı- Piri Reis'ten Katip Çelebi'ye Osmanlı'nın Dünya'ya Bakışı' olan bu sergide, 16 ve 17. yüzyılda etkileri dünyada da hissedilmiş bu iki Osmanlı büyüğünün coğrafya ve harita üzerine yaptığı bilimsel çalışmalar –pek de kapsamlı ve doyurucu olmayacak şekilde- tanıtılırken, önceki devirlerden haritalar da yer alıyordu..

Eski olan her türlü belge -üstünüze afiyet- özümü pek heyecanlandırır; eski haritalar, haydi haydi.. Hele çocukluktan beri, her çeşit haritayı bir sanat eseri incelercesine huşuyla seyrettiğimi; yerleri birbirine bağlayan incecik yollar boyunca dolaşıp durduğumu; salaklığım iyice ortaya çıkacak belki ama, sanki o yollarda ya da dağlarda, ovalarda bir şeyleri ya da birilerini fark edebilecekmişim gibi elime büyüteç alıp harita incelediğimi düşünürseniz.. (Salakça olduğunu baştan söyledim zaten.. Hem çocukken yapıyordum canım, şimdi değil.. lütfen!.) (Fark etmez mi? hadi ya?!)

Eski devirlerin, bildiğimiz haritalarla hiç bir ilgisini göremediğim Dünya haritaları, Evren modelleri; özellikle ilgimi çeken İstanbul harita ve gravürleri; nedense, önce kalbimi güp güp attıran, sonra da gülümseten, düzensiz, dengesiz ve abartılı görünümlerine rağmen o şartlarda yapılabilmesine bile çok şaşırdığım haritalar.. Hele, dünyadaki bilinemeyen, henüz keşfedilmemiş yerlerdeki 'hayali' kara parçaları..


Ayrıca, 1609-1657 yılları arasında yaşamış, sizi bilemem ama şahsen hakkında pek bilgi sahibi olmadığım, bir sürü eser sahibi olduğunu öğrendiğim Katip Çelebi ve onun coğrafya üzerine en mühim eserlerinden biri olan Cihannüma'yı da tanıtan bir belgesel videoyu da izledikten sonra oradan ayrıldım..

Tabii ki, kendisinden hiçbir yanlışın asla kaçamadığı Numan’ın gözü burada da görevini yapacak, haliyle Arapça harflerle yazan ‘canlandırma’ Çelebi’nin bir-iki saniyelik, kitabını soldan sağa hareketle yazma sahnesini de kaçırmayacaktır..

Tabii yanılmadınız- siz de şimdi görmek için merak buyurduysanız eğer, geçmiş ola.. Zira ben izledikten tam bir gün sonra meğer sergi sona ermişmiş..

"Bir sürprizden bahsetmiştin, bu saçma sapan yazıyı da onun için okudum zaten (Neyse, hiç olmazsa kısa tutmuşsun)" deyu düşünüyorsanız eğer, bir sonraki yazıda buluşalım derim ben.. sağlıcakla kalın..

2 yorum:

  1. Peki "biz çoktan gitmiştik zaten sayın yazar, ne haber?" dersek ne diyeceksiniz?

    Neyse, gitmeyenler de sizin yazınızı okuyup, gitmiş kadar olmuşlardır zaten... Yeterince açıklayıcı bir yazı olmuş. Son olarak bir şey daha yazıp, sessiz kalmaya devam etmeliyim... Saçma sapan yazı demekle, yazara bilmem ama şu güzelim kelime ve cümlelere haksızlık ediyorsunuz!..

    YanıtlaSil
  2. size aşkolsun demekten başka ne diyebilirim ki vildan hanımcığım..

    ben buralardan çoğunu kaçırıp bir kısmının da sergi bitimine zar zor yetişirken, siz taa oralardan nasıl da vasıl oluyorsunuz? valla pes..

    ayrıca, bu yazıyı saçma sapan bulmamanız da sizin güzelliğiniz..

    YanıtlaSil