14.10.08

Vicdan :: Taşrada Bir Aşk Üçgeni


Küçük bir Ege kasabasında yaşayan, biri erkek, ikisi kadın üç kişinin, doğduklarında düştükleri ortamla; kendilerine dayatılan yaşantı şekliyle; kadın olmanın getirdiği kısıtlamalar, erkek doğmanın getirdiği vazifelerle; insan/hayvan olmanın itelediği dürtüleriyle; kısaca, hayatlarıyla giriştikleri ‘bilinçsiz’ mücadeleye, 'filtresiz' objektifle yöneltilen bir bakış, Vicdan..

Mahmut (Murat Han), karısı Songül'le bir kiremit fabrikasında işçi olarak çalışan, boylu poslu, yakışıklı, genç bir adamdır..
Her fırsatta, teneke kutulara beton dökerek imal edilmiş 'yerli üretim' bir halterle vücut geliştirdiği ve sıradan bir amelenin günlük yaşam rutininin dışına çıkan, 'yüksek eğlenme standardı' göz önüne alındığında; Mahmut'un, bulunduğu iş ve hayat konumundan memnun olmadığı, buradan kurtulmanın planları içinde olduğu anlaşılmaktadır.. 


Elbette, sahip olduğu sosyo-kültürel düzey nedeniyle, kente göç edip, bir şirkette yönetici pozisyonunda çalışacak hali yoktur; onu orada -en iyimser tahminle- bir barda falan, güvenlik elemanlığı işi beklemektedir..





Bir markette kasiyer olarak çalışan Aydanur (Nurgül Yeşilçay), gölge attırılmış saçları ve güzelliğini bütün cömertliğiyle ortaya koyan rahat kıyafetleriyle; içinde bulunduğu kasabanın şartlarıyla yetinebilecek, bir bekar kız profili çizmemektedir..
Aydanur'a -tam anlamıyla- Mahmut'un dişi hali denebilir.. Zaten, o da hemen ruh ikizini bulmuş; çocukluk arkadaşı Songül'e rağmen, Mahmut'la sevgili hayatı yaşamakta bir mahzur görmemiştir..

"Benzer kutuplar birbirini iter teorisi fizikte geçerli olsa da, insan ilişkilerinde tam tersi söz konusudur" der, ünsüz bir düşünür..

Songül (Tülin Özen) ise, ne kocasına, ne de arkadaşı Aydanur'a benzemektedir.. 

Gerçi, 'etki altında' kalarak -bi ara- onlara benzemeye başlar gibi olmuştur; ama bu zorlama dönem, gerçekte, tamamen, bir 'kocadan öç alma' girişimidir ve bir süreklilik arz etme ihtimali yoktur.. Songül, eğer nasip olursa; küçük evinde/dünyasında mutlu olabilecek; gözü, kocası ve çocuklarından başkasını görmeyecek bir kadındır.. Varsa eğer, tek günahı, 'yanlış' bir adamla olan bu evliliğidir..

Yeryüzünde yaşayan çoğu insan gibi- arzuladıkları bir hayatı, kendine uyabilecek 'ideal' kişilerle birlikte kurmaya -umutla ya da umarsızca- girişmiş bu üç genç insan; en başından mağlup çıktıkları bu hayat yolunda, bakalım, ne kadar başarılı olabileceklerdir?.





Hakkari’de Bir Mevsim ve Bereketli Topraklar Üzerinde gibi önemli filmleriyle tanınan, Türk sinemasının kıdemli yönetmenlerinden Erden Kıral'ın yönettiği Vicdan -doğrusu- filme isim oluşturacak kadar bir vicdan muhasebesi ya da vicdani bir yoğunluk hissettirmeyerek; çoraklaşmış hayat ve de kişisel şartlarda debelenen, genç ‘küçük’ insanların, içlerine düştükleri -tutku dolu- bir aşk üçgeni hikayesi anlatıyor..

Bu bilindik hikaye, farklı olarak, bu tür filmlerden beklenen ve genelde trajik biten bir sonun gelişimini takip etmeyerek; alışılmadık, marjinal denecek bir yola sapıyor..
Bu yolda da, kahramanlarımızı, trajik bir sona taşıyan gelişmeyle, yani aldatmayla karşılaşıyoruz elbette; ama buna karşı verilen pek alışılmadık tepki, en az 'aldatan koca' Mahmut kadar, bize de şaşkınlık yaşatıyor..

Hasan Özkılıç'ın iki öyküsünden yararlanarak, Raşit Çelikezer tarafından yazılmış bir senaryoya sahip olmasına karşın Vicdan, oyunculukları neredeyse tamamen kapsayan ve özellikle diyaloglardan hemen anlaşılabilen, bir doğaçlama özgürlüğü hissettiriyor..
Oyunculara -daha doğrusu- yönetmene bu özgürlüğü sağlayan şey, üç başrol oyuncusunun da başarılı performansları ve birbirleriyle olan, yüksek uyum düzeyleri olsa gerek..

Aralarındaki sıcak ilişkiyle, bir şeylerin ima edilir gibi olduğu kadın kahramanların -elbette erkekler yüzünden- gaza gelerek yaşadıkları, bilinçli olmaktan uzak, kendiliğinden gelişen 'feminist' atmosfer, filmi -bi ara- Anadolu'da geçen, bir nevi Thelma ve Louise havasına sokar gibi oluyor.. 


Aslında, ideolojik bir sertlik taşımayan, bu feminist ya da 'kadıncı' bakışın, filmin bütününe yansıdığı yadsınamaz bir gerçek iken; sevgilisiyle sevişirken karısına yakalanan adamın, yüzsüzce, "sen de gel" diyerek, onu da yatağa çağırmasındaki 'beynelmilel' erkek angutluğu da, ortaya konan bir başka 'anlamlı' gerçekti..


Bazı 'devamlılık' hataları; belki senaryo zayıflığından, belki de senaryoyu pek 'takmamaktan' dolayı oluşmuş, olaylar arası bağlantıyı zorlaştıran anlatım boşlukları; sanki, bu boşlukları işaret eder izlenimi veren, yersiz ve zorlama sahne geçişleri; özümü ve gözümü yorarak, bende kötü bir izlenim bıraksa da; filmin hemen başındaki, yarıda bırakılan 'çarpıcı' sahnenin, finalde tekrar baştan alınarak verilmesi ve o sahnenin 'sürprizli' sonuyla birlikte filmin de finişe gitmesi gibi -elbette yeni olmayan- bazı güzellikler de, bu ‘ilginç’ filmin, gönlümü okşayan tarafıydı..

3  /5



1 yorum:

  1. Adsız20.10.08

    Nurgül Yeşilçay, hakettiği Altınportakal'ı aldı...
    Onu çok seviyorum...

    YanıtlaSil