10.4.08

Peri Tozu :: Bütün Çocuklar Bir Gün Mutlaka Büyürler


"Taze" yönetmen Ela Alyamaç'ın senaryosunu da yazdığı bu filmde, her romantik yapımda görüleceği üzre bir kız tarafı, bir de erkek tarafı bulunmaktadır..

(Bir kenar mahalle düğününün icra edileceği salonda, tarafların giriştiği parselleme çalışmalarını andıran bir başlangıçla yazıya başlamamın sebebi, hem ilginç olmak; hem de masalımsı olma iddiasındaki bu filmin sonunda yapımının kuvvetle muhtemel olduğunu düşündüğüm kerevete, şimdiden yer ayırtmak amaçlıdır.)

Kız tarafı, küçük yaşta ailesiz kalmış, bariz bi şekilde "Peter Pan Sendromu" (Bir nevi Pollyannacılık.) belirtileri gösteren esas kızımız Deniz; Deniz ile çocukluktan itibaren bir kardeş gibi beraber büyüyen ve iyice iri kıvama geldikleri halde hâlâ onunla birlikte aynı evde yaşayan Emre ve de onların akraba ve dostlarından oluşmakta..

Hemen söyleyeyim, Emre'nin de -çocuk kalma hususunda- Deniz'den aşağı kalır yeri yoktur.. 

Ancak oğlan, aynı hastalık belirtilerini, kıza nazaran daha hafif geçirmektedir..

Kocasından boşandığı için olsa gerek (Ya da adam, bu yüzden de kaçmış olabilir.) çocuklarına pasta ve tatlıdan başka yemek yapmayan, karşılaştığı her fırsatta bu eski kocasına küfürler yağdıran "kafadan çatlak" bir annenin yanında, hem babasız hem sevgisiz büyümüş esas oğlan Cem.. 

(O Cem ki, birlikte babasızlığı yaşadığı ve kendisini hayat boyu korumak için söz verdiği biricik kız kardeşini kendi yaptığı bir trafik kazası sonucunda yitirmiş, tam bir acıların çocuğudur.)

Tüm bu nedenler sonucunda -aşağılık dahil- bir takım kompleksleri tüm şiddetiyle yaşayan Cem'in, evlenme sözü verdiği halde kendisini sürekli kırmayı ihmal etmediği zavallı sevgilisi..
Yukarıda değindiğimiz "parçalanmış" ailesi ve de arkadaşları, düğünümüzün -pardon filmimizin- erkek tarafını oluşturmaktadır..





Peri Bacasından Mamul Peri Tozu

Deniz, -yukarıda da değindiğimiz gibi- büyümüş olmayı kabul etmek istemeyen, masalları ciddiye alan, iyi-kötü tüm duyguları en üst düzeyde yaşayan, bir yandan tüpten çikolata emerken, diğer yandan önüne çıkan her yakışıklıya aşık olmaya teşne ve dahi -en azından- "kendine meyve soyacak" bir erkek bulduğunda onunla evlenmeye kararlı şirin bir kızımızdır..

Gerçi son zamanlarda (İşler kesat gittiğinden olsa gerek.) bu şartından taviz vererek "meyveyi kabuğuyla yemeğe" dahi razıdır ya..

Her haliyle sempatik İpek Değer'in canlandırdığı Deniz, bu şirinliğinde ya da saflığında kaldığı sürece karakterinin hakkını veriyorsa da, böylesi "aseksüel" bir masal kahramanıyla kendini özdeşleştirmiş bir kızın geçmişinde hatırı sayılır adette erkeğin yer alması, aynı şekilde, bu kadar çocuk ruhlu ve masum bir kızdan hiç beklenmeyecek tarzda ve rahatlıkta sevişmesi, hem de bunu, sevdiği ama kendisini iten bir erkeğe veda niyetine tatbik etmesi; ayrıca -her fırsatta- votkaları direkt şişeyi kafaya dikerek götürmesi falan, bize, bu karakterin inandırıcılığını ister istemez sorgulatıyor..






Bu genel manzara karşısında, -kendini zorlamak suretiyle- büyümekten, yani gerçeklerden, yani hayal kırıklıklarından kaçınmaya çalıştığı sonucuna vardığımız Deniz'in, "dünya ahiret kardeşi" Emre'yle olan boğaz manzaralı, "pembe panjurlu" şirin evlerindeki yaşantıları ise kıskanılası güzelliktedir..
Çocukken ortaklaşa düşledikleri o hayal ülkesini bi şekilde yaratmış gibidirler.. 

Evin çatısına kediler gibi çıkıp boğazı seyretmeler, birbirleriyle çocukça ama düzeyli şakalaşmalar, bunun neticesinde -kesinlikle gerçekleşen- alt alta, üst üste yerlerde yuvarlanmalar ne kadar da etrafa mutluluk saçan etkinliklerdir..

Sürekli mutluluk, hayatın gidişatı açısından da, filmlerin selameti açısından da pek doğru ve de iyi bir şey değildir..
Başa gelen ve bir süreliğine de olsa bizim çocukları mutlu rüyadan uyandıran bir acı olay, Deniz ile Emre'yi bir miktar büyütürken, ayrıca kızımıza, Cem’le yani bir nevi "Beyaz Atlı Prens"le tanışma fırsatı da verir..






Hayatın sillesini henüz çocukken yemiş ve bir daha da kendine gelememiş, beyaz atlı da olsa suratsız ve sevimsiz bir adamdır Cem.
Şu dünya tatlısı kız, bu nemrut herifin nesinden etkilenmiştir?. Anlaşılır şey değildir sayın seyirciler..


Neyse "gönül bu.." diyor, yazının bu tehlikeli olabilecek yöne doğru sapışından hemen geri dönüyorum..

Deniz, bu yeni ilişkiyle “eser miktarda” da olsa değişirken; kendisinin aksine, çocukluktan hızla "büyük" olmaya yönelmiş olmasına rağmen karar vermek ya da sorumluluk almaktan kaçınan, hiçbir şeyden memnun olamayan ve tüm bu nedenlerle hayatı yalpalayarak yaşayan Cem'i -eğer becerebilirse- ne kadar değiştirebilecektir?.






Peri Tozu, Peter Pan, periler, mucizeler ve masallardan bahsediyor ama bizi ne -adına layık olarak- havalarda falan uçurup olağandışı bir âleme sokabiliyor, ne de (Gerçi amaçlandığını hiç sanmıyorum ama.) ayaklarını yere sağlam basan bir hikaye anlatıyor..

Bu arada, her iki yolun da bariz bir ağırlık kazanması istenmemiş, hikayeyi ortadan akıtmayı tercih etmişler de denebilir.. 

Hal böyleyken, ne tür açıklama yapılırsa yapılsın, oldukça sevimli, kolay izlenen bu filmin yaratıcı ve etkileyici olamayan "yavan" yapısı -ne yazık ki- aynen karşımızda durmakta..

 /10